Anılardan bir kare


Uzun zamandır yazmıyor, yazmaya el varmıyor maalesef, çünkü anıların içinde, kıyısında köşesinde hep ANAm, BABAm var. Mekanları cennet, ruhları şad olsun. Onları hatırlamak daha bir üzüyor insanı, gerçi akıldan çıkarmak, unutmak ne mümkün...

#AnılardanBirKare

Yine de hem ruhlarına birer Fatiha hediye ederek, belki okurken tanır tanımaz sizler de okursunuz dileğiyle...

 

GÖK GÜRÜLTÜLÜ ŞİDDETLİ SAĞANAK YAĞIŞ

      Yaz vakitleri, ekin harman vakti yada öncesi, tam tarih yok zihnimde, ben diyeyim Mayıs, siz deyin Haziran veya temmuz.

Ağaç yada kaya kovukları ile birlikte esintiden ve üstten yağıştan koruyan andız ağacı gibi kuytular olur dağlarda. Çok fırtınalı, soğuklarda oralarda önceden ayarlanmış kuru dal budak parçaları olur. Cepte de kibrit, küçük bir çakı vs eksik olmaz zaten. Ki kışın soğuklarında o kuytularda yakılan bir ateş kenarında ısınırken komşu çobanlarla vs edilen sohbetlerin, yenen azıkların, üzümdür, kavurga, leblebi, fıstık vs atıştırmalıkların tadı hiç bir şeyde yoktur ve en lüks mekanlarda, en pahalılar haliyle, aynı sıcaklığı bulmak mümkün değildir. Hele birde kömüre konan kara çaydanlık ve önceden oraya konmuş çay veya kıyıdan köşeden koparılan veya kurutulmuş saklanmış bir adaçayı, kekik varsa, of değmen keyfe.

Genelde öylesi ortak alanlarda biri oğlak, biri davar çobanı olan aile bireyleri, genelde rahmetli babamla çok denk gelinir ve oralarda dönen gırgır şamata, muhabbet, hayaller şunlar bunlar havada uçuşurken vaktin nasıl geçtiğini anlamak mümkün değildir. Ve bir bakmışız sürünün bir kısmı karşı yamaca, diğerleri ise dağın arka yüzüne (enseyüz deriz) aşmış gitmiştir. Hey gidi davarlı günler hey... O günleri güzel yapan hatıralar ve hatıraların içinde olanlarmış, eminim şimdi aynı yerlerde olsak, o eski tatları vermeyecektir.


Yine böyle davarlı bir yaz gününde oğlak güderim, otlatırım. Bir ağaca çıkar 8-10 dal keser, oğlaklar onu yerken kıyıda köşede keyf çatarken, hava bozmaya başladı. Şimdiki gibi haber, bilgi kaynağı, elde telefon vs ne gezer. Evde, çadırda varsa bir kel radyo, ondan al haberi, o da bazen çeker, bazen çekmez, bir bakmışsın pil bitmiş. Oho ooo, Cuma olacak da, cumaya gidilirken o kadar ihtiyacın içinde pil alınıp getirilecek de, ölme eşeğim ölme, yaz gelsinde yeşil yoncalar dereceğim... Velhasıl haberlerden bir haber yaşarız o dağlarda. Vay fırtına olacakmış, vay esecekmiş, vay gürleyecekmiş kimin umurunda, dahası kimin nereden haberi olsun. Tek haber kaynağı karşı dağdan geçerken ki komşu çobanın yarı duyulur, yarı anlaşılır, yarım yamalak sesler...

Havanın kötü olacağını tek önceki gün ki güneş batışından tahmin eder, o da her insanın harcı değildir ha. Ama rahmetli bubam dediydi, bak o kesin, yarın hava fene olacak, dikkat edin diye. Dikkat etsen n’olacak, oğlakların üstüne, hepsine şemsiye tutacak hal yokya. Yapacak tek şey, kuytuluklara sığınmak ve oğlakların da oralarda vakit geçirmesi, durması için dal koymak vs. O da ne kadar sürecek ki, en fazla yarım saat, iki üç beş saat süren şiddetli yağışta kuytular, ağaç dipleri napsın?

Böylesi bir yaz günü, hava fena, ortalık iyice karardı, kara bulutlar gündüzü geceye çevirdi, fırtına koptu kopacak. Ağaçtan 8-10 dal kesip indirdim, bir iki andız yoğun yerde andızların dibine çektim derkene yağmur, fışkın başladı. Ama öyle böyle değil, aman Allah’ım. Yağıyor, esiyor, oradan çeviriyor buraya veriyor, bir şimşek yalabıdıyor, sonra bir gök gürültüsü, sanki gök yarıldı, yeri de göğe kaldıracak. Bende bir ağaç kavuğu var, genelde davar oğlak andızların dibinde beklerken bizde buraya sokulur, ortam müsaitse bir de ateş yakar, ıslanan yerleri filan kurutur, ısınırız. Ama bu sefer ne mümkün, oradan alıyor yağmuru, fırtınayı buraya veriyor.

     Kuru bir yer kalmayacak belli, normalde 3-5 saat yağmurda altına damla salmaz andız ağaçları 3-5 dakikada şapır şupur akmaya başladı. Bunu hisseden oğlaklar, hayvan durur mu? Sağa sola kaçışıyorlar, belli fırtına fena olacak. Kaçışmaya başladı oğlaklar, haydi durma Durmuş oralarda, kurtarmayacak oralar, doğru ağıla, çardağa yada beri yakadaki inlete, mağaraya. Ayh kış, hey hüyt, önde koş, arkada kalanları kışla küşle, yakaya kaçanı çevir beri, öteye gideni geri getir filan derken koştur koştur geldik ağıla, çardağa, geldik ama ne geliş. Ben diyeyim yarım siz deyin bir saat, ama ne yağıyor hava. Hani şimdilerde haberler vs felaket tellallığı yapıyor, bas bas bağırıyor ya. Öylesi hava tahmininde ne yaparlardı bilmem.

 Velhasıl geldik çardağın olduğu yere, davarında kimisi çardağa, çoğu da karşı mağaraya sığınmış. Hayvan bu işte anlıyor, nasıl bir hikmetse.

Yarım saat yada bir saat fena koşturduk ama o fırtınada, tabi bu koşturmaca içinde ıslanmadık yerde kalmadı üstte başta, cüm cülük kıyafetlerle denize, suya düşmüş gibiyiz.

Yaz gününde bile olsa i yağmura kara çadır dayanır mı akmaya başlamış ama neyseki, zar zor naylon çekebilmişler ANAmgil. Zaten önceden de ayarlanmıştı kıyıya naylon, ucu bucağı iplenmiş vs hazırdı yani. Yoksa biz gelesiye kadar, çadırda evde de ne var ne yoksa ıslanır, ne un ufra kalırdı, ne de yatak yorgan, çamaşır, alık çuvalı vs.

Sonrasında pis yağdı ama, 2-3 saat ama öyle böyle bir yağış değil, düşünün yaz sıcağında suya hasret toprak bile kabul etmedi suyu, yağmuru. Esas koyağa geri aşağı nasıl aktı kıpkırmızı, kan ağladı resmen dağlar taşlar, hüngür hüngür ağladı. Ağlamak, gözünden yaş dökmekte neymiş gözünü döktü ağladı. Boş koyaklar, tarlalar sele döndü, boğazdaki toprağı yardı yardı götürdü deli yağmur.

Hey gidi #zorHayatlar, hey gidi günler hey. Velhasıl evvelde yağardı, eserdi, gürlerdi hava, ama böylesi yaygara olmazdı ortalıkta. Bugünlerde sanki fazladan bir dert yanıyor, biraz da abartılı bir tutumda mı var bilemedim?

Mekanları cennet olsun, bu vesileyle yad edelim ANAm, BABAm başta olmak üzere tüm gidenleri, ruhları şad olsun... Allah bizlere, evlatlara güzel, hayırlı ömürler versin.

KARA ÇADIRIN KARA EVLADI

Karayolcu Orman Mühendisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder