BAHÇEYE DAİR

Bahçeye dair, şehiriçi tarımı, kentiçi tarımcılığı ve meşgale amaçlı permakültür tarımsal üretim hakkında paylaşımlar olacak...


Bahçeyle, toprakla uğraşta, şehir tarımcılığı, şehiriçi tarımı, permakültür tarımsal üretim ve şehir bahçeciliği anlamında çalışmalara yavaş yavaş başlamak diyerek girdiğimiz yeni mevsimde çalışmalara devam ederiz.

 

BAHARLA BİRLİKTE-1

 

Yaklaşık bir buçuk, iki ay öncesinde sıska, göğer, sarımsak ekimleri yanında iç mekanlarda tohumdan fidelemeye başladığımız bahar uğraşlarında, hemen hemen bir ay kadar öncesinde, denk getirdiğimiz toprak tavıyla birlikte yeşillikleri toprağa ekim yaparak uyguladık. Yine yeşillik ekimleri ile aynı dönemlerde baharın geç soğukları riskini göze alarak kendi yetiştirdiğimiz ve satın alma usulüyle temin ettiğimiz domates, biber, salatalık, patlıcan gibi fidelerimizi toprakla buluşturduk. Nisan başı gibi tohumdan direk toprağa ekerek yetiştirme gayretinde olduğumuz, sırık ve oturak fasulye, barbunya, mısır, nohut, mercimek gibi türleri içinde umutları toprağa çilemiştik.

 

Bir ara denk gelen ilk baharın geç soğuklarına karşı 5 lt,lik su şaşallarını ortadan ikiye keserek fidelerin üzerine kapatmak ve geceleri ise geçici naylon örtü halinde tünelleme yaparak hatta birkaç gün gündüzleri de kapalı tutarak, kendimizce tedbirler almaya çalıştık. Kışın bir 10-15 gün kadar ileri atması ve bu soğuklar filizlenmeleri ve fidelerin gelişmesini biraz yavaşlattığı doğrudur. Fakat 15 gündür hafif yağmurlu ve daha ılık giden baharın güzellikleri her yerde…

 

Fidelerimiz hafiften çiçeğe durmaya başladı ve sabahları yapraklarda çiğ oluşumu ile kök gelişmesinin güzel olduğu aşikar. Yeşil soğanlarımız ile geçen seneden kalma kışlık roka, maydanoz, havuç, turp gibi yeşillikler sahurumuza ve salatalarımıza renk ve tat katmaktalar. Direk toprağa uyguladığımız ve tohumları daha çok kendi mahsulümüzden olan yeni ekim marul, roka, dereotu yeşilliklerimiz kendini belli etmeye, yerlerini örtmeye başladı. Gerekenlerde şaşırtma yaparak, yeni yerlerde hayat bulmaktalar. Sadece maydanozdan halen ses seda yok, sabırla bekliyoruz ve geç temin ettiğimiz tereler ile sağa sola bolca, öbek öbek ekim yaptığımız kadifeler hafiften kendini iki yaprak olarak göstermekte. Ve tabi ki SİLİFKE ÇİLEKLERİ, yeni dikimler yaparak sayısına daha da çoğalttığımız çilekler, çiçeğe durmuş ve ilk meyvelerini bitki gelişimini yavaşlatmasın diyerek erken hasat ettik. Tam anlamıyla kızarmadıklarından yediğimiz 8-10 çilek meyvesi, ekşimsi mayhoşumsu değişik bir tat ve tecrübe oldu.

 

Geçen seneden sert çelik olarak çelikleme yaptığımız, hanımeli, leylak, kurtbağrı veya ligustrum gibi süs bitkileri ile asmalar ve nar ikinci yıla yeniden yaprak açarak, bizleri mutlu etti. Hatta yan daldan olarak deneme yaptığımız porsuk ağacı da halen yeşil ve uçtan yeni sürgünler vermeye başladı. Tıbbi ve aromatik bitkilerden nane, kahverengi mentol nanesi, dağ kekiği ve tavşan kekiği ile biberiye, lavanta bitkilerinde de baharın mutluluğu bizimle. Biberiyelerden hasat yaptık, lavantayla birlikte birkaç çelikleme denememiz daha oldu, hamdolsun.

 

Meyve ağacımız olarak pembe Giresun kirazımız beyaz gelinliğini giyerek bizlere bambaşka mutluluklar yaşatmakta, baharda dallarına düşen kar manzarası ile iyi bir arka fon olmakta. Tabi arılara, böceklere de iyi bir besin. Fidandan denemelerimiz, kayısı çiçeklenmişti, küçücük boyuyla üzerinde 8-10 meyvesi var şimdilik, dökmezse çağla olarak hatta olgunlaşmaya sabredersek özellikle oğlumuza güzel tecrübe yaşatır, inşALLAH. Ayvamız da çiçek göstermemekle birlikte yeni sürgünlerle baharın habercisi. Ve sürgünden çıplak köklü olarak dikimini yaptığımızın yanında komşu ağacından kök sürgünü olarak gelen hünnap fidanımız henüz tomurcuk ve yaprak vermese de canlıyız gösterisi yapmaktalar. Ters dutumuzda bir sürü tomurcuk, yaprak ve meyve pürçükleri ile bahar şöleninde yerini aldılar...

 

Akdeniz’i İç Anadolu, Ankara’ya getirme, küresel ısınmaya dikkat çekme gayretlerimizin ürünü olarak diktiğimiz iki zeytin fidanımız, her ne kadar birinin bir dalı yapraklarını dökmüş olsa da ilk kışı atlattı, ALLAH’ın izniyle. Kurudular mı diye düşündüğümüz kivilerimizde ise gövdenin alt dallarından yeni tomurcuklar ve sonrasında yaprak, sürgünler vermesi apayrı bir mutluluk. Ve orjini belli nar ağacından çeliklediğimiz nar fidanını saksıdan toprağa aldık, henüz yapraklanma olmadı ama kök ve gövdede canlı emareleri halen var. Yine Nar olarak tohumdan iş yerinde yetiştirip, uzun zamandır iç mekanda muhafaza ettiğimiz süs narını, bahçenin en kuytu ve güneş alan yerine diktik. Uğraş ve gayret bizden, mahsul, tekdir ALLAH’tan.

 

Son olarak şu pandemik süreçte, sokağa çıkma kısıtlamasının olması, olmasa da insanın dışarı çıkmamaya imtina ettiği yıllarda toprakla uğraşmak insana kan, can oluyor. Ankara’nın ortası, şehrin göbeğinde şehir tarımı, kentsel tarım, şehiriçi tarımcılığı, permakültür tarımsal üretim ve şehir bahçeciliği olarak bizde uğraşlar böyle, fiziksel yorgunluğu yanında stres atma, bir hikaye oluşturma, vakit geçirme, heftiklemece ve özellikle tüketim toplumu olarak, tüketirken tükeniyoruza, üretim, daha çok üretime çare olma anlamında bizleri mutlu etmekte. Sizlere de tavsiyem, hatta ısrarımdır, toprakla uğraşın ve bakın neler olacak. Bunun için, illaki müstakil bir eviniz, tarlanız, bağınız bahçeniz olmasına gerek yok, imkanı olana sözümüz yok tabi. Balkonda, pencere önünde, bina aralarında, site içinde, çatıda veya daha nice alanda ve ortamda olur. Tek ihtiyaç olan saksı vs biraz kap, bir avuç toprak, az bir miktar su, emek ve sabır. Ve tabi ki bolca sevgi… Doğayla, duayla ve sağlıcakla kalın.


 &&&&


OLUMSUZLUKLAR - 1

 

Meşgale amaçlı şehir tarımı, şehiriçi tarımcılığı olarak çıkıp, tüketirken tükeniyoruza çözümler olsun, Ankara’nın ortasında üretim, permakültür tarımsal üretim diyerek yürüdüğümüz ve üretim çorbasında BiZimde tuzumuz olsun dediğimiz bu yolda “her şey çok mükemmel” melodisi eşliğinde gitmiyor, olmuyor. Gölge sorunu, sulama dengesizliği, KORONA vs.den her şeye anında ve ihtiyaç olduğunda ulaşamama, şehir içi bir alan olması ve tarımsal faaliyetler eksikliğinden, arz-talep dengesi çerçevesinde ihtiyaç duyulan birçok şeyi almanın Ankara gibi büyük şehirlerde kolay olmadığı ve alternatifleri bırakın bir tanesine ulaşma zorluğu gibi birçok olumsuzluklardan bahsederek geldik önceki yazılarda.

 

Derdim çoktur hangisine yanayım der gibi hayat aslında, ama insanoğluna çizilmiş kaderde, hayat meşgalesinde bu zorluklarla mücadele ede ede ilerlemek, sabır gösterip, çaba ve gayret etmek düşüyor. Sıkıntılardan, zorluklardan bahsederek devam edelim, gelin hep birlikte. TOPRAK diğer bir sorun, toprağın verimi bir taraftan, kum-kil içeriği, drenajı ve yetersizliği en belli başlı sorunlardan. Toprağın azlığı, şehiriçi alanlarda rant ile birlikte gelen, verimli, verimsiz topraklar, bina, yol, kaldırım gibi yapı elemanları ve altyapı ve üst yapı ile oldukça azalmış durumdadır. Verimli üst toprak yada bitki toprağı olarak adlandırılan toprak kaybolmakta, inşaat ve sonraki aşamalarda derin zemin toprağı ve inşaat molozları vs ile karışmaktadır. Bu faaliyetler sonrasında verimli üst toprak yada bitkisel toprak ya zeminlerde dolgu malzemesi olarak kullanılmakta ya da hafriyat, molozla karışması sonrası taşıma vs ile başka alanlara, şehir dışı dolgu alanlarına gitmektedir. Her ne kadar şehiriçi yeşil alan düzenlemelerinde kullanılsa da işin gerçeğinde özünde olduğu yerden başka yerlere taşınarak veya zemin, dolgu malzemesi olarak kullanılması sonrası kayıplar yaşanmakta ve bahçe olarak kullanılanlar, kullanılabilir olanlar azalmış durumdadır.

 


Şehir tarımcılığı, şehir içi tarımı uygulamasında toprağın azlığı yanında VERMLİLİĞİ diğer bir sorundur. Zemin ve dolgu malzemesi, hafriyat ve yıkıntı artıkları ile karışan toprak veya inşaat vs çalışmalar aşamasında sıkışması, alt zemin toprağının yüzeyde kalması ve üst toprağın zemine gitmesi gibi verim kaybı yaşanmaktadır. Diğer taraftan azlık sebebiyle kullanıcılar, ev bahçe sahipleri, bahçıvanlar alanın tamamını her yıl, bilinçsizce kullanmakta ve nadasa bırakma, arada bir dinlendirme vs uygulamalarında yetersiz olması münasebetiyle az olan verim iyice düşmektedir. Toprak yetersizliği ve düşük olan verimin iyice düşüyor olması gibi toprak üzerindeki olumsuzluklara eklenecek diğer bir husus ise bilinçsiz kullanım. Şehiriçi tarımı, kent içlerinde daha çok müstakil ev, villa vb küçük alanlarda olabilmektedir. Bu alanlara sahip olanlar ya çok zengin, kendisi uğraşacak vakti olmayacak kadar yoğun olan iş adamları veya emeklileri ki böylesi yapılarda yardımcı eleman veya bahçıvan gibi destekçi gruplardan faydalanmaktadır. Diğer bir kesim ise imkanı olup özlem duyanlar ile bir nebzede olsa nefes alayım düşüncesinde olan emekli kesim. Ki iki grup kesim için de tarım ve bahçe uğraşı oldukça uzak bir uğraş, yeterli bilgi birikim sahibi olmayan kesimler. Hal böyle olunca çoğunluk için hayatında hiç kazma-kürek tutmamış insanlar şehir içi tarımın müdavimleri. Böyle de olunca, sonuç kulaktan dolma, yetersiz bilgi ve tecrübe ile kullanım sonrası bilinçsiz tüketim ve yine bu bilinçsiz kullanım kaynaklı toprak kaybı ve zararı ortaya çıkabiliyor.

 

Şehir içi tarımı veya kent içi tarımcılık denildiğinde çoğu insan için, 3-5 güzel görünümlü ağaç ile bolca çim akla geliyor. ÇİM dediğimiz husus zaten kıt olan su kaynaklarının hızla tüketilmesine neden olan başlıca şehirsel olgu, çünkü hemen hemen her gün sulasanız, diğer güne toprak yüzeyi, aşırı sıcak kaynaklı buharlaşmanın vermiş olduğu olumsuzluk ile kurumakta ve fazla derin kök yapamayan çimler su tüketimini artırmaktadır. Yani TÜKETİRKEN TÜKENİYORUZ. Halbuki çim yerine emvai çeşit çiçek açan sebzelerin çiçeklenme zamanında meydana getirdiği renk cümbüşü ve daha ilerleyen zamanlarda sebzelerin olgunlaşması ile bambaşka bir güzellik ortaya çıkmakta, daha da mühimi bu sebzelerden koparıp yemek, sofraya kattığı renk yanında tat ve lezzet de anlaşılsa, çimle kimse uğraşmaz. Mesela patlıcanın mosmor bir çiçek açtığını, ve daha ilerleyen zamanlarda, çiçeğin arkasında kara kara, böcük böcük bakan bir patlıcan sebzesinin göz ışılatmasını ve daha da ilerleyen zamanlarda, sebzenin büyüyüp, tencereye girme meşakkatinin ardından o kendi mahsülü yemenin tat ve lezzetini bir tatsa ÇİMSEVER, bahçedeki tüm çimi söküp seneye SEBZE EKMEK gayretinde olmazsa, bildiğim ettiğim bütün olay hikayeden ibarettir.

 

….

Devamı gelecek.


Ekmeğe giden yolda, emek en mühim mihenk taşıdır.

 

EL EMEĞİ

 

Günümüz toplumları çoğunlukla tüketim toplumu bir hayat sürmektedir. 50-60’lı yıllardan sonra şehre göçün hızla arttığı ve milenyum sonrası kır-köyden kopuşun kaçınılmaz bir hal aldığı ortadadır. Kırda, köyde kalan nüfus ülke nüfusunun %10’unu ancak teşkil eder. Şehirde yaşayanlar farkında olarak ya da olmayarak yaşadıkları tüketim hayatında mutsuzdur. Çünkü elle tutulur, gözle görülür bir üretim olmayışından müzdariptir, yaptığı işlerden, uğraşlardan haz etmez. Ve sonuçlarından sadece bir tanesi stres, sıkıntı dolu hayatta psikolojik sorunlar artmış, kişisel ve toplumsal huzur bozulmuştur.

 

Ekmeğe giden yolda EMEK en mühim uğraştır, olmazsa olmazdır. Her ne kadar şans oyunları olsun, yarışmalar, sosyal medya fenomenliği gibi çok veya hiç emek harcamadan zengin olmak, köşeyi dönmek eğilimi çok yüksek olsa da hem inancımız hem günlük yaşantılar emek olmadan yemek olmadığını doğrulamaktadır. Hal böyleyken, bir taraftan şehir hayatındaki sorunlardan sadece birisi olan ve diğer taraftan mihenk taşı olarak emek anahtardır.

 

Gelmişsiniz işten, yemekti, bulaşıktı derken vakitte ilerlemiştir, şöyle oturup biraz keyf yaparken bir bardak çay yudumlar veya kahve hüpürdetirken günün yorgunluğunu atmak istersiniz. Ya da hafta sonu, haftanın 5 günün yorgunluğunu atmak, şöyle bir yerlere gezmeye çıkıp biraz nefes almak en doğal hakkımız. Ama işin bir de ruhani boyutu var. Tamam zihinsel olarak çok yorgunuz, kabul, ya fiziki yorgunluk, var mı? Maalesef, fiziki yorgunluk yok, hep zihinsel yorgunluk, gece uyumaya dahi müsaade etmeyen bir zihin. Ve üstüne üstlük üretilen ürün, çalışılan işin de gözüken bir ederi var mı? Tartışılır, hal böyle olunca yüklen beyne... Nereye kadar, onun da bir kapasitesi var.

 

Zihinsel yorgunluğu bir nebzede olsa örselemek, bastırmak için, biraz farklı uğraşlar gerekir. Bu bir sanat olur, ruhu besler. Bir zanaat olur, ortaya bir atıktan, yoktan bir şey üretmek olur, haz veren. El emeği göz nuru, bir ağaç parçasından bir eser çıkar, bakar bakar mutlu eder. İşte bizimkisi bir masalsı hikaye, tam da buradan başlar. Denk geldiğinde ayarladığımız bir ağaç parçasından, hafta sonu tatilinde, gündüz gözüyle keser, testere gibi basit araç gereçleri kullanarak, kaba tasarımını yaptığımız ağaç işçiliği ile uğraşıyoruz. Hafta içi mesai sonraları, fırsat oldukça eğdi, bıçak, törpü, zımpara gibi alet-edevatla ince uğraşlarındayız. Öyle bir iki güne bitecek uğraşlar değil, zaten arta kalan 1 saat kadar vakit ya var ya yok…

 

Akşamları oturup TV, bilgisayar veya telefon ekranı karşısında saatlerce, boş boş vakit öldürmektense, ki böylesi zamanlar inanın en sonuna geçince insanı biraz daha çok mutsuz ediyor. Ser altına bir örtü, getir malzemeler, al eline uğraşını, bak gör o vakit neler oluyor. Ha bu kitap okuma olur, resim yapma olur, bir şeyler karalama olur, biraz el işleri, dokuma, örme vs olur, fark etmez. Elden ne geliyorsa, odur yapılacak. Ve sonrasında oluşan fiziksel yorgunluğun verdiği keyfi başka bir şeyden alamazsınız. Deneyin, görün… Doğayla, duayla ve kalın sağlıcakla…


     El emeği göz nuruna başkaca bir uğraşta ahşap satranç taşları oldu. Ceviz dallarından oyma ve işleme yaparak birkaç akşamımıza, mesai sonrası kendi mesaimizde uğraşımızdı. Ve en sonunda çocuklara da boyaması kısmet oldu, böylece ailecek bir uğraşta sona gelerek, kendi mahsulümüzü ortaya koyduk. Elden geldiğince ve olduğunca. Hep dediğimiz gibi bıkıp usanmadan çalışmalı, daha çok üretmeliyiz. Yoksa maalesef tüketim toplumuyuz ve tüketirken tükeniyoruz…


OLUMSUZLUKLAR VE MÜCADELE

 

Şehir tarımı, kentsel tarım, şehir bahçeciliği yada permakültür tarımsal üretim faaliyetlerinde olumsuzluklar, zararlılar mevcuttur ve iyi ürünler yetiştirmek için bunlara çözümler bulmak, zamanında müdahalelerde bulunarak mücadele etmek gerekir. Olumsuzluklar ve bunlara karşı mücadele örneklerinden uygulamaları anlatacağız. Fide ekim, dikimi sonrasında ilk olumsuzluklardan birisiyle başlayalım.

 

SALYANGOZ

 

Başka yerlerde nasıldır, bolca var mıdır bilmiyorum ama bizim buralarda, bolca ve olabildiğince kabuklu salyangoz mevcut. Geçen sene de bolca dile getirdiğim üzere bir Fransız Lokantası olsa yakınlarda ve toplayıp buralara ticareti düşünülse iyi bir gelir kapısı olur. Özellikle fide ekim-dikimi sonrasında, nisan yağmurları veya başkaca yağmurlar sırasında, daha çok geceleri bolca ortaya çıkmaktadır. Daha çok site içerisindeki çit bitkilerinin altları, bina ve duvarların gölgelikleri, serin yerleri yuvalama alanları olarak kullanan salyangozlar, yağmur sonrası geceleri ortaya çıkmakta ve abim bizim için dikmiş diyerek salatalık, domates, biber, patlıcan, yeşillikler ayırt etmeksizin hepsinden yemektedir. Kimisinin gövdesinden, kimisini dal-yaprak-gövde fark etmeksizin her yerini yemekteler, hatta sabahleyin baktığınızda, fidelerinizin yerinde yeşilimsi bir ip şekilli kaka ve parlak salya bırakarak yeller esmekte. Öncesi kış olunca, muhtemelen kış boyu aç kalmanın vermiş olduğu istek ve iştahla öyle bir saldırmaktalar ki, anlatsam abartıyor diye düşünebilirsiniz.

 

Salyangozlara karşı kısa vadede geçici çözümlerimizden birisi 5 lt.lik pet şişeleri ortadan ikiye keserek hem ağız, hem da alt kısımları fidelerin üzerine kapatmak suretiyle korumaktır. Burada şişelerin ağız kısmını kapağı açık koyarak ve alt kısmından da kapak büyüklüğünde delikler açma veya tamamen taban kısmını kesme şeklinde açıklık bırakmak iyi olacaktır. Böylelikle hem bitkiler gece çalışmalarına devam edecek, hem yağmur sularından istifade edecektir.

 

Yağmur esnasında veya sonrasında akşam saatlerinde ve geceleri bahçeyi şöyle bir dolaşarak, toplayabildiğiniz kadar salyangozu toplayıp en az 20 m mesafe uzaklara bırakmak da çözümlerden diğeri. En azından kendi uygulamalarımdan. İnternette daha onlarca biyolojik veya kimyasal çözümler geçiyor. Gerekirse denedikçe diğer uygulamalardan da bahsedeceğim. Kimyasal ve doğaya zarar verecek uygulamalardan olabildiğince uzak durmaya çalışıyorum. Yoksa zehirli, öldürücü salyangoz ilacını alıp, bitkilerin çevresine ve ilgili yerlere serpmek en kolayı ama eminim salyangozların da doğaya, çevreye birçok katkısı, faydası vardır…


&&&&&

 

Bahçeyle, toprakla uğraşta, şehir tarımı, kentsel tarım, şehiriçi permakültür tarımsal üretim ve şehir bahçeciliği anlamında çalışmalara yavaş yavaş başlamak diyerek girdiğimiz baharın çalışmalara devam ederiz, yoğunlaşarak.

 

MAYIS GİRERKEN

 

Kırkikindi yağmurları olurdu, özellikle İç Anadolu, Ankara’da daha çok ve en verimli yağmurlardı. Geçen sene daha çokça olmuştu, bu günlere kadar. Bu sene çoğu olanları bir 10 gün belki de daha fazlasınca ileri attık. Hayırlısı ALLAH’tan yine ama küresel ısınma yaşarız. Diğer taraftan mayıs ayına girdiğimiz şu günlerde, hava sıcaklığı öyle bir arttı ki sanki haziran hatta temmuz gibi ya da bize öyle geliyor, daha düne kadar geç soğuklar olduğundan.

 

Mayısla birlikte yoğun olan işleri daha bir yoğunlaştırıp tempoyu artırarak işlere hız verdik. Yabani ot mücadelesi bugünlerin olmazsa olmazı. Bu hususta bir iki hatta üç farklı uygulamamız var. Tarlayı işleyip, otla mücadele hususunu da içerecek haliyle. Bunu da başka bir sefere anlatır, paylaşırız, kısmetse…

 

Yabani ot mücadelesi yanında, mayısla birlikte yoğunlaşan işler, uğraşlardan birisi bitkilerin bakım ve beslemesi. Burada toprağın, bitkinin, elde edilecek ürünlerin ve dolaysıyla kendimizin ve gelecek nesillerin sağlığını göz önünde bulundurarak, organik, doğal ve permakültür yöntemler kullanmaya, geliştirmeye gayret ederiz. Çünkü başkaca yaşayabilecek ne bir yerimiz, yurdumuz, memleketimiz var, ne de başka bir gezegene gidecek şansımız ve imkanımız. İlerleyen çağlar ne gösterir bilemeyiz tabi.

 

Doğal, organik ve permakültür çözümler olarak, BESLEME’den kısaca bahsedecek olursak; daha toprağı işlerken ve dikim aşaması ve öncesinde toprağa besin takviyesi olsun diyerek hayvan gübresi eklemesi olmuştu. Biraz yabani ot artışı sağlamış olsa da faydası oldukça iyi. Direk tohumdan attığımız yeşillikler, fasulye, salatalık, nohut, mercimek, bezelye tek-tük domates ve süs bitkisi olsun diyerek çiçeklerimiz hep çimlendi, hamdolsun. Çimlenme yüzdesi direk saymamakla birlikte gözlemlediğimiz kadarıyla oldukça yüksek. Yine besleme olsun diyerek hayvan gübresi, güvercin gübresi ve yumurta kabuğu ile muz kabuğu şerbetlerimiz var. Denk geldikçe, ihtiyaç oldukça şerbetlerden ilave ederek sulama anında beslemeler yapıyoruz ve bitki gelişimi, çiçeklenme gördüğümüz kadarıyla oldukça iyi. Bahar geç soğukları biraz etkilemiş, gelişimi yavaşlatmış, tökezletmiş olsa da şimdilik iyi gidiyoruz ve gördüğümüz kadarıyla kök gelişimi de oldukça tatminkar, en azından kendimiz adına…

 

Bitki BAKIMI ve koruması anlamında yine doğal ve organik çözümler, yöntemler peşindeyiz. Önceden temin ederek suya bastırdığımız ısırgan otu suyunu kullanırız. Daha şimdiden tektük gözükmeye başlayan beyaz sinekler yine en mühim mücadele gerektirecek baş belamız olacağa benzer. Bunlara karşı daha şimdiden, arap sabunlu, sirkeli, sarımsak aromalı organik çözümümüzün ilk uygulamasını yaptık, fayda etmesi dileğiyle. Site içerisinde olup, komşularla birlikte topyekün uygulamalar yapmadığımız, olayı kökünden çözmediğimiz sürece ibizi uğraştıracağa benziyor yine ya hayırlısı bakalım. Çünkü biz koruma verdiğimizde uçuşup gidenler, ağaçlara, komşu bitkilere atlıyor ve maalesef mücadele, bırakın hasadı, bitki sökümüne kadar devam ediyor.

 

Bitki bakım, koruma ve besleme haricinde kendimiz için kışa, ocağa, şömineye, mangala, semavere hazırlık olarak kesilip atılacak olan ğaç dal, budaklarından topladığımız odunları kesme işini bayağıca kolayladık. Ve yine bunlar için, komşulardan atmakta oldukları parke, laminant artıklarını da kullanarak, kendimizce bir ODUNLUK imalatı yaptık, yağmurlu zamanlara ve güze de üzerini, naylon, branda vs ile kapattık mı bu iş tamam olur herhalde.  Başkaca bir sıfır atık, geri dönüşüm çalışmamız, atılmış olan araba lastiklerini aldık (tam bir toplayıcı, istifçi olduk) boyadık. Şimdilik üçü ile içine toprak doldurarak ve temin ettikçe içine çiçekler vs ekip, dikerek bahçenin ortasına süs mekanı, tasarımı yaptık. Güzel oldu zannımca.

 

Bitkilere yönelik çözümler, uğraşlardan, bahçeden sesler olarak bu seferlik son diyeceğimiz, kesilip atılmakta olan ağaç dallarından ayarladığımız çatal. Sırık ve değnekleri kullanarak, daha ilerleyen zamanlarda boylanacak olan bitkileri ayakta durabilmeleri için iple yukarı asmaya yarayan yere paralel ASMA SIRIKLARI diktik, gerdik ve birbirine sabitleyerek, yere sağlamladık. Geçen seneden tecrübemiz alçak olanların aksine bu sene hemen hemen boyumuza gelen, boyumuzu aşan yükseklikte yapmaya çalıştık, bu asma sırıklarını. Geçen sene biraz alçak olmuştu ve daha üçüncü göbekte (her bir çiçek demetinin olduğu yer bir göbektir) yatay sırıklara ulaşan bitkiler için aşağı, yere yatırarak, üsten aşırıp diğer sırığa hatta daha öteki yatay sırığa ulaştırma yöntemiyle karma karışık bir hal almıştı tasarım. Bu sene farklı olarak birde yatay sıra sırıkları daha az yaptık, iki sıradaki bitkileri ortada tek sırığa bağlayarak, üçgen şekilli bir tasarım düşünüyoruz.

 

Yine uzun bir yazı oldu ama anlatacak olguları, uygulamaları olduğu gibi ve detaylıca aktarmaya çalışıyorum. Çok da detay olmadı, çünkü şerbetler, karışımlar, organik çözümlerin asıl püf noktası, oranları, nasıl kullanılacağı gibi asıl merak edilenlere girmedim dahi. Onları da başka bir sefere diyelim. Az da merak kısmı kalsın. Doğayla, duayla ve sağlıcakla kalın, bizi takip etmeyi, sosyal medya veya başkaca ortamlardan, beğeni, yorum yapmayı unutmayın.

&&&&


Şehir tarımı, kentsel tarım, şehiriçi permakültür tarımsal üretim uğraşlarımızda yabani ot mücadelesi olarak çalışmalar var. Ve sürekli de olmaktadır. Ama bu sene farklı bir, hatta birkaç uygulama yapıyoruz, gelin onlardan bahsedelim.

 

FARKLI TEKNİKLER-1

 

Yabani ot mücadelesi tarım uğraşlarının büyük bir kısmını oluşturmakta, işçilik vs bir sürü girdiye sebep olmaktadır. Bu seneki uygulamada üç kısma ayırdığım bahçede, birinci bölüm için klasik tarım yöntemi olarak, toprağı çapalama, belleme gibi işlemler sonrası düzenli olarak yabani ot mücadelesi yapmaktayız.

 

Ruth Stout diye birini duymuşsunuzdur biraz okuyor, araştırıyorsanız. Duymadıysanız dahi sorun değil, kısaca özetlemem gerekirse, toprağı ne işler, ne yabani ot mücadelesi yapar, ne de malçlama, sulama vs ile uğraşmaz. Bitkiyi eker, diker ve sonrasında kendi haline bırakır ve bu yönteme Ruth Yöntemi deniyor. Duyunca insanın kulağına hoş geliyor, oh ne güzel iş, sulama, çapalama, toprağı işleme vs hiçbir uğraş, işçilik ve masraf yok. İyiymiş dediğinizi duyar gibiyim. İşte uygulamaya çalıştığımız diğer iki kısım için de temel mantık, Ruth Yöntemi.

 

Diğer iki kısımdan birisi kısmen Ruth Yöntemini içermektedir. Toprak ve ekim-dikim tavaları, setleri hazırlayarak, sadece buralarda toprak işlemesi yaptım. Toprağı belledim, ekim-dikim sonrası şimdilerde yabani ot mücadelesi yapmaktayız. Bu kısmın işlenmemiş kısımlarında, toprağın üzerine basarak veya malçlama vs ile yabani ot gelişimini aza indirmekteyiz. Ama yolma, sökme gibi herhangi bir mücadelemiz yok bitki ekim-dikim tavalarının haricinde kalan diğer yerler için.

 

Ruth Yöntemi’ni tam olarak uygulamaya çalıştığımız son bahçe kesimi için ise toprakta herhangi bir işleme, belleme, çapalama vs yapmadık. Yabani ot mücadelesi olarak da herhangi bir uğraşımız yok. Ve bitki ekim dikimi esnasında ise sadece bitkiyi yerleştireceğimiz, toprağın  genişçe bir avuçluk kısmını el çatal ağızı ile çukur açarak, tohum ekimleri ile fide dikimlerimizi buralara yaptık. Şimdilerde uğraş olarak bitkilerimizin sadece sulamasını yapıyoruz. Yani bir nebze bilimsel çalışma ve gözlem, pilot uygulamalarımız var diyebiliriz.

 

Söz konusu Ruth Yöntemi ile işçilik oldukça düşmekte, sulama, herhangi bir hayvan gübresi verme gibi masraf ve girdileri azaltmaktadır. Hatta uzmanlar yabani otlar ile iç içe büyüyen kültür bitkilerinin daha güçlü olduğunu, beyaz sinek gibi direk zararlı mücadelesine gerek kalmadığını savunmaktalar.

 

Bitki gelişmeleri anlamında üç kısım için şimdilik çok bir fark gözükmüyor. Ama daha yolun başındayız ve bitkilerimiz fide denecek kadar küçüklükte. Zamanla meydana gelen değişmeleri not eder, sizlerle de paylaşırız. Doğal denge ve ekolojik yaşam döngüsünü düşündüğümüz zaman, kültür bitkilerinin de diğer bitkilerle birlikte normal büyümesini, meyve verme ve anlamında bir sıkıntı olmadan hayatını devam ettireceği ve bizlere az veya çok, iyi veya kötü ürünler verip vermeyeceğini göreceğiz. Aslında, doğal ve organik tarım dediğimiz olgular da Ruth Yöntemi’nden çok da farklı değil.

 

Ruth Stout’un bir anısı, ölen köpeğini toprağa veren abisini üzüntüyle pencereden izlediği sırada yanına gelen dedesi, onu diğer pencereye götürür ve diktiği gül fidanının yeni açmış çiçeğini görünce ruh hali hemen değiştiğinde dedesi; “yanlış pencereden bakıyordun” demiş. Hayata her zaman doğru pencereden bakabilmemiz dileğiyle. Sonuçlar için takipte kalın ve gelişmeler oldukça yazıya eklemeler yapar ve yine paylaşırız. Şimdilik hoşça, dostça, doğayla ve duayla, sağlıcakla kalın…

 

KARA ÇADIRIN KARA EVLADI

****************************************


AnKARA’nın ortası, şehrin göbeğinde, Ankara için TURFANDA ÜRÜN örnek uygulamamız, şehir tarımı, kentsel tarım ve şehiriçi permakültür tarımsal üretim uğraşlarımızda mücadeleye devam, güzel güzel hasatlara başlamış halimiz yanında.

 

GÜÇLÜ ÇITIR

 

Ekim dikim yaptık, bakım, besleme yapar, zararlılar ile mücadele eder, elden geldiğince besleyerek, azıcık alanda en azından kendimize yetecek kadar, doğal, organik ürün elde etmeye dair uğraşlar içerisindeyiz. Tabi öte yandan mesaiden arta kalan zamanlarda ve hafta sonu kendimize meşgale olsun deriz.

 

Erkenci, turfanda ürün halimizle yeşillik vs.ye bayağıdan beri başlamıştık hasada ve hafiften, salatalık, biber, fasulye, patlıcan gibi ürünlerde de hasada başladık, çoğu haliyle tadımlık olsa da. Salatalıklardan günlük, birer ikişer tane, biberlerden birer avuç belki biraz daha fazlası yanında fasulyeden bir çorba kaynattık, patlıcandan kaynar durumdayız, şükür ALLAH’a ve hamdolsun halimize. Domateslerimiz de kızarmak üzere.

 

Şehir tarımı, kentsel tarım, şehiriçi permakültür tarımsal üretimin güzel tarafı böylesi hasat etmek, sofraya renk ve tat katmak. Tabi uykudan feragat etmek, soğuk, kar demeden emek etmek, sabahın erkeninden, akşamın geçine kadar uğraşmak ve fırsat bulduktan bulduğa birçok keyften mahrum kalmak cabası. Ama gelecek için böylesi uğraşlara katlanmaya değer de artar. Çünkü örnek alınması gereken en güzel durum, hal ve davranışlar ile olmalı, laf salatası ile değil…

 

Hasatlar haricinde bakıp, besleme ve koruma olarak, dikkat edilmesi gereken birkaç hususa değinelim isterseniz, gelin hep birlikte;

Sizin oraları bilmeyiz ama bizim buralarda Nisan ayı, kırkikindi yağmurları maalesef bu sene Mayıs sonu Haziran başına ve içine kaydı. Hemen hemen son iki-üç haftadır yağmur, kapalı havalar sürmekte, ara vermeden hem de. Durum böyle iken özellikle çok yağmurla birlikte beslemelere yönelik uygulamalar biraz sekteye uğradı. Her ne kadar en küçük fırsatta desteklemeye, geçici ve direk nokta atışı uygulamalar içerisinde olsak da, ertelediğimiz çok uğraş oldu.

Çok yağmurla birlikte öte yandan, bitiklerin küçük olmasından kaynaklı, tam de gelişmemiş toprak yüzeyine yakın kökleri seviyesinde bulunan çoğu besinler, yıkanmayla birlikte toprak derinlerine kaçmış durumdadır. Bu yıkanmadan kaynaklı besin eksikliği olarak KALSİYUM eksikliği ilk sırada sayılabilir. Peki bunun için neler yapmak gerekir?

 

Aşırı yıkanma ve toprak derinlerine inen kalsiyum eksikliği ile bitki gövdesi, dalı, yaprağı ve meyve gelişimi zayıf, kırılgan kalabilir. Güçlü olmaz haliyle bitki gelişimi zayıflar. Özellikle bu zayıflık sonrası sebze, meyve altlarında ve kenarlarında kararmalar meydana gelebilir. Hal böyle iken, olmadan, daha bitki ve sebzeleri güzel, gelişmeleri yerindeyken tedbir almak gerekir. TEDBİR olarak daha önceden kısaca değindiğim haliyle, organik doğal çözümler olarak, kemik, kemik tozu ve yumurta kabuğu kullanılabilir.

 

Doğal, organik çözümlerden en güzeli ve kısa vadede en etkili olanı, yumurta kabuğudur, Söz konusu yumurta kabukları bitkilerin ekim-dikimi sırasında toprağın içerisine bütün veya parçalanmış olarak konabileceği gibi, haşlama suları bitki diplerine sulama niyetine kullanılabilir. Öte yandan ufalanmış, ezilerek toz haline getirilmiş yumurta kabukları bir kaba, şaşala konur ve üzerine su eklenerek 3-5 gün ve daha fazla demlenmesi sağlanır. Demlenme sonrasında ara ara uygun dozlarda sulama suyuna karıştırarak, damlama sistemine vererek veya bitki dipleri, köklerine uygun ölçekte vererek bitkinin faydalanması sağlanır.

 

Kalsiyum desteği sağlanmış, bitki beslemesi iyi yapılmış bitkilerin, çiçek şekli, açması, meyveye dönmesi, meyve tutumu ve sebze gelişimi gayet iyi, yerinde olur. Hal böyleyken sonrasında size de keyfini sürmek, çiçeğin, bitkinin, sebzenin büyümesini, meydana gelen değişmeleri not etmesi, zevkini yaşaması, dahası sofraya ve mideye renk, tat vermesinin mutluluğunu yaşamak kalır ki bunun başkaca bir uğraştan elde edilmesi mümkün değildir.

 

Ankara’nın ortasında, şehrin göbeğinde, şehir tarımı, kentsel tarım, şehiriçi permakültür tarımsal üretim uğraşlarımızda devam eden çalışmalara, gelişmelere yönelik uygulamalı örnekler ile karşınızda olmak dileğiyle. Doğayla, duayla ve sağlıcakla kalın…

 

KARA ÇADIRIN KARA EVLADI

KARAyolcu Orman Mühendisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÖNE ÇIKANLAR

Karides

 Kitin ve kitosan bitkilerde hem kökten ve yapraktan besleme sağlar ki başta fosfat olmak üzere doğal besin kaynağıdır. Öte yandan fungal, b...