BAHÇEDEN HABERLER VE ÜRÜNLER
Düştük bir sevdaya hesabı, eğer toprakla
haşır neşir büyümüşseniz, BEN büyüdüm adam oldum derdine ve hevesine, havasına
kapılmadıysanız, toprak sevdası bitmez, herkes bir gün toprak sahibi olacaktır,
en kötü öbür karafa giderken. Mühim olan nerede ve nasıl sevdaya düştüğünüz ve
ne zaman kavuşacağınız…
Bizimkisi
de bu hesap, bir sevdadır gidiyor ve giderken de bizleri sürükleyip götürüyor,
kadere olan sadakatimiz, yazana olan sevdamızdandır…
MİNYATÜR
BAL KABAKLARI
Komşunun verdiği bal kabağı
çekirdeklerini kıyıya köşeye peyder pey dikmelerimizle başladı, serüven. Öyle bir
serüven ki ne olduğu, sonunun nereye varacağı belli olmayan bir yolculuk, amaçsızca,
bir hedefe odaklanmadan giden. Öylece ektik kabak tohumlarını ve bıraktık. Herhalde
olmayacak, kabak, kavun, karpuzdan bir haber yok, olan biten yok mu, vur mı
derken, arada tasarım değişikliğine, sistem kurmaya ve düzen oturtmaya gayret ederken,
bilerek ya da bilmeyerek yolu, yeri değişenler de olmuştur, bu serüvenin, maceranın
kahramanlarında…
Tam bostanlar olmayacak, boş verelim,
ümit bağlamayalım bunlara dediğimiz zamanlarda yerden bir şeyler gözükmeye
başladı. Çıkan yabani ot mu derken, söküp sökmemekte kararsızlık çekerken,
neyse biraz daha dursun sabrı bize KABAK yaprağı bunlar olgusuna kavuşturdu. Ve
o olgu öyle hızla büyüdü, yaprak ve çiçek açtı ki, yer gök, içimiz dışımız
kabak oldu. Doldu doldu taştı, hayatımızda hiç yemediğimiz kadar KABAK ÇİÇEĞİ
DOLMASI yemek nasip oldu, bu dolup taşmaların devamında.
Onlar dolup taşa dursun bizim kışlık,
bal kabağı olacak heyecanı sararken bizi, sarı sarı güneşler doğmaya başladı,
3-5 derken bir sürü güneş. Doğdukça sararan, sarardıkça parlayan güneşler. Bir
taraftan da bunlar nasıl bal kabağı, sarı sarı, boğum boğum kalıyor, olduğu
olacağı bu demekki. Az daha dursun, belki sonradan büyüyecektir, büyümeyecektir
bekleyişi içerisinde MİNYATÜR BAL KABAKLARI demeye başladık. Tabi diğer
taraftan arada bir de tadına bakıyorduk, güneş bal kabaklarının, baktıkça gördük
ki gerçekten BAL GİBİ’ler. Süreyya sultanın ellerine sağlık, gerçek bal kabağı
tatlıları yedik.
Büyüyecek beklentimizde sürmekteyken,
son zamanlarda bolca olan beyaz sinekler başımızı ağrıtıyordu. Ama baktık ve
gördük ki, kenarlara diktiğimiz geniş yapraklı kabak gibi bitkilere dadanıyor
daha çok ve içerdeki ana üretim ürünleri olan, domates, salatalık, biber vs.ler
bir nebze nefes almış durumdalar. Bir taşla iki üç kuş vurma olayı bu olsa
gerek, kenardaki geniş yapraklı bitkiler, bir taraftan konukçu, yuvalama bitkileri
oldu, onların sayesinde diğer bitkilere çok bulaşmadılar. Ara ara onlar içinde
mücadele ettik ama KORONA vs.den tam da çözümü bulduk diyemeyiz.
Bugünlerde biraz daha hasat zamanı diyerek,
hasat ettiğimiz Minyatür Bal Kabaklarını nasıl değerlendirelim diye
araştırırken bir de baktık ki, aynı bizim kabaklar mevcut resimlerde. Neymiş ne
değilmiş derken gördük ki, bizim minyatür bal kabaklarının aynısı. Jack Be Little
Kabakları olarak isimlendiriliyormuş ve düşündük gördük ki geçen sene migrostan
süs kabakları almıştık, yanlış değilsek tanesi 10 TL’ye ve tohumlarından ayırmıştık.
Tamam şimdi oturdu taşlar yerli yerine bizim minyatür bal kabakları bu
kabaklardanmış ve böyle oluyormuş. Geçen sene 10 TL ise u sene 25 TL olur,
birde yetiştiği yer, ilaçsız vs doğal ve organiklik vs düşününce, 75-100TL
bizim için maddi ederi. BiZe yaşattığı mutluluğu, gizemi, bu gizemli serüvenin
kahramanı MİNYATÜR BAL KABAKLARI yada Jack Be Little Pumkin değeri paha
biçilemez. Akşama da güzel bir aş oldu Süreyya sultanın ellerinden, elleri dert
görmesin, ALLAH’ım hanelerimizden huzuru, mutluluğu, saadeti ve SAĞLIĞI eksik
etmesin. Bize afiyetler olsun ve bu haliyle de lüks bir lokantada porsiyonuna
200-250 TL istenir, ederi ve gideri de var bizce. Bir gizemli serüvenin daha
sonu derken, iyilik, güzellik hepimize olsun…
SÖKÜM
ZAMANI
Eylül ortası yavaş yavaş başlayan sonbahar
temizliği devam ediyor. Sökümler ve sonrasında yeni hazırlıklar ile tutarsa
diyerek kışlıkları temin edebildiğimiz tohumlardan faydalanmaya çalışıyoruz. İç
Anadolu, Ankara şehrin ortası şartlarını da düşününce kış soğuğu, salyangoz ve
diğer muzdaripleri düşününce şansımız kış için daha düşük gibi ama yine de
sağlık olsun diyerek, Nasrettin Hoca misali durumumuz, YA TUTARSA. Yazlık
sebzelerin büyük çoğunluğunu söktük, biberlerimizde oldukça, verdikçe hasat
ediyoruz. Dalından koparmadığımız birkaç minyatür bal kabağı, jack be little
pumkin yada jbl kabakları ile birkaç kelek, bir minik karpuz ve acı patlıcanı
kırağı çalmaz diyerek büyümesini beklediğimiz, kara patlıcanlarımız için hasada
devam…
HAVUÇ HASADI
Bahardan ektiğimiz, uzun zaman ne olduğuna
pek karar veremeyip, dereotu dediğimiz ama yeri biraz gölge ve nemli
kalmasından dolayı çokta hasada gitmediğimiz yeşilliklerden birisini geçen
söküm zamanı bir çektim ki ŞOK. Aman YARABbim, bu nasıl bir güzellik, küçücük,
minnacık bir turuncu göler gözüküyor toprağın hafif altında. Neydi ne değildi
derken biraz daha çıkartınca belli olmaya başladı. HAVUÇ hem de, marketlerde
satılan bildiğimiz turuncu havuç. Nasıl bir güzellik söksek mi sökmesek mi
derken, hiç değilse oğlumuz tadına bakar, bu kadar çıktıktan sonra toprakta
tutmazsa ziyan olur diyerek hasat ettik havucu da. Ve beğeni aldık tabi,
patateste, domates, biber, salatalık vs.de olduğu gibi. Seneye alttaki sekiye
de bolca ekelim diyen eski adamlar gibiyiz, böyle bir çok ürünü hasat ettiğimiz
zaman.
Kışlık sebzelerin içinde olan havuçlarımız
çimlensin diye gözlerinin içine bakıyoruz. Aynı şekilde diğer kışlıklardan, brokoli,
karnabahar, turp, lahana, ıspanakta olduğu gibi. Muhtemelen sonu hüsran olacak,
yağmurlar bir başladıktan sonra uğraşmadan pes edeceğiz SALYANGOZ istilasına da,
olsun yine de, denemeden bilemeyiz. Deneyip, tecrübe ederek, olanı olduğunca,
olmayanı da olmadığı, kader haliyle ara ara aktarırız yine buralardan. Turp vs
hafiften çimlenmeler yaptı şimdilik, daha kahvaltıya renk ve tat katacak kadar değil.
Yer, mekan önemli olmamakla birlikte,
balkona, pencere önüne, salon veya odanın güneş alan bir köşesine birkaç saksı
toprakta ısrarla tavsiye ediyoruz. Şu pandemi sürecinin ne kadar süreceği belli
değil, hem meşgale olur. Belli mi olur iki gün sonra sokağa da çıkamayacağız. Öylesi
bir durumda, TÜKETİRKEN TÜKENİYORUZ olgusuna çözüm olsun, elinki alış verişte
bizimki neden hep veriş olsun. Kurtuluş tarımda, tarımsal üretim de. Şehrin
ortasında olur mu böyle şeyler, aman canım kim uğraşacak demeyin. Bir deneyin,
hem bakın uğraştıkça, hele hele oradan bir ürün elde ettiğinizdeki mutluluğu
bir yaşadığınızda bu işlerin müdavimi olacak, seneye, gelecek zamanlara daha
çok diyeceksiniz.
….
KARAKIŞTA DURUM
Karakış kapıya dayandı, her ne kadar
önceki yıllar kadar soğuk olmasa da kış. Yer İç Anadolu, ANKARA’NIN ORTASI olunca
çok soğuk olmasa da soğuk yine ve geceleri ortalık, toprak donmakta. Hal böyle
olunca baharı iple çekmek en güzeli.
Hafta sonları ve fırsat buldukça toprakla
haşır neşir olmak, bizim doğamız gereği galiba. Hele hele kısıtlı olduğumuz zamanlar
da böylesi bir fırsat için ALLAH’a hamd ediyoruz. Balkonda, bahçe kenarında az
olsa, nefes almak, güneşe karşı bir kurbağa edasıyla gerine gerine durmak
kesinlikle çok güzel bir keyf. Hatta şöyle kuru bir gazel üstü, kuytu bulup,
güneşin altında uyuyacak bir ağaç, ardıç dibi varsa değmeyin keyfe ve denk
gelirseniz mutlaka deneyin.
Kış uğraşları diyecek olursak, kısaca: kış
sebzelerinden tohumlardan ekim usulüyle yetiştirmeye çalıştığımız ve biraz daha
erken (Eylül sonu gibi) ektiğimiz turp, lahana ve havuçta yapraklanma oldukça
iyi. Yapraklarından taze taze koparıp, yemeklere, salatalara ve kahvaltıya aroma
olsun, tat versin diyerek faydalanmaktayız. Biraz daha geç ve bolca ekim
yaptığımız diğer tohumlardan pek verim aldığımız söylenemez, dolaysıyla buraya
da not düşmüş olalım, kış sebzelerini eylül ortası gibi ekmek gerekir. Onlardan
da tek tük yeşerenlerimiz olmadı değil fakat önceki ektiklerimiz kadar değiller.
Diğer taraftan kış faaliyetleri olarak
bitkisel kökenli yapraklar, yazlık sebze kalıntıları ile birlikte mutfakta
oluşan sebze-meyve kabuk ve artıkları ile diğer biyolojik artıklardan,
olduğunca KOMPOST üretimine devam etmekteyiz. Yazdan ve sonbahardan kalma bitki
yaprakları ve alıntılarını bir köşeye biriktirdik. Mutfaktan oluşan bitkisel
kökenli, organik artıkları da bunlarla içine hafifte toprak karıştırma şeklinde
harmanlayarak ve üzerini de bitki kalıntı ve artıkları ile örterek
çözünmelerini ve alttan toprak solucanlarının yardımıyla gübre elde etmeye
çalışıyoruz. Kış-soğuk olmasından solucan faaliyetleri biraz zayıf fakat yine
de uğraşlarımızın başarısı fena değil. Diğer taraftan kış olması, bitki
kalıntılarının koku ve sinek yapma gibi olumsuz durumları engellemektedir.
Velhasıl bir sevda bizimkisi, toprakla
haşır-neşir olma sevdası ve nefes aldığımız müddetçe de bitmeyecek bir sevda. Sizin
oralarda durum ve zaman nasıl bilemiyorum ama varsa bir karış toprakta, yoksa
balkon veya pencere veya kapı ev önlerinde, saksıda, BİR AVUÇ TOPRAK’ta
denemenizi ısrarla tavsiye ederim. Zamanı geçmiş değil hatta son fırsatlar
bunlar, deneyin BENce ve belli mi olur BİR AVUÇ MUTLULUK eklenir hayatınıza ve
müptelası olursunuz.
Tarımsal üretim ve şehir tarımı, kentsel
tarım, şehiriçi tarımcılığı yanında kent içi permakültür tarımsal üretim olarak
alternatif ürünler ve mevcut üretimi yapılanlar haricinde, yeni türler
kullanılarak alternatif üretimler hakkında bilgilendirici, içerik oluşturup,
yol gösterici ürün deseni artırıcı uygulamalar anlatılmaktadır.
Bugün
ki anlatımımız birkaç zamandır ekim dikim işlerine yoğunlaştığımız birkaç tür
üzerine olacak. Neler mi gelin anlatırken birlikte öğrenelim.
YER
FISTIĞI
Yerfıstığı (Arachis hypogaea); baklagiller
familyasından olup tek yıllık ve yazlık olarak yetiştirilen bir sıcak iklim
bitkisidir. Meyvelerini toprak altında meydana getirmesiyle diğer bitkilerden
farklılık gösterir.
Bütün çerezcilerde bolca ve diğer çoğu
çereze rağmen daha ucuza bulabildiğimiz çerezi, yer fıstığı ilki. Kendi
ekimlerimizden örneklerle görselleri eklediğimiz haliyle, baharatçılardan vs
kolaylıkla temin edebileceğimiz çiğ yer fıstığı tohumlarını kullanıyoruz
ekimlerde. Öbek öbek ocaklar halinde ekimini yapıyoruz, her ekim noktasına çok
derine (3-4 parmak iyidir) inmeyecek şekilde açılan çukura, 2-3 tane fıstık
koyuyor ve üzerini toprakla kapatıyoruz. İsteğe bağlı olarak ekim öncesi fıstıkları
ıslatmak, çimlenme süresini erkene alır. Fakat biz işletmeden, nisan
yağmurlarından ve toprağın neminden istifade ederek ekimi yaptık.
Toprak isteği olarak biraz daha kumlu,
tınlı toprakları seven fıstıkların iyi gelişmesi için güneşi iyi almalıdır. Çok
aşırı sulama istememesi de bir diğer güzel husus ve en mühimi de diğer
baklagillerde olduğu gibi hem toprağı dinlendiren hem de azot ve organik madde
vs birikimi açısından toprağı besleyen bir ürün fıstık. Ankara’nın ortasında
fıstık olur mu diye sorar gibisiniz, olur bence hem de güzel olur. Ama yine de
tecrübe edecek 6-7 güne çimlenecek, 40-45 güne çiçeklenecek ve hasat zamanı,
muhtemelen 3-4 aya kadar, olanıyla olmayanıyla sizlerle yine paylaşırız. Bir avuç
fıstıktan kısmetse, yaş yaş haşlar yer bunun yanında belki de 3-5 kg çerezlik
fıstığımızı çıkartırız.
Kısaca kendi uygulamamızdan bahsetme
sonrası gelin yır fıstığının faydaları ve kullanım şekillerinden bahsedelim
biraz. Yer fıstığı yağ içeriği (%45-55), protein (%20-25) ve karbonhidrat ile
bol miktarda mineral (%18) içerir. Besleyici olduğundan direk çerezlik olarak
tüketimi yanında ezmesi, yağı, un halinde kullanımı da yaygındır. Pasta,
şekerleme, tatlı, çikolata vs yapımında bolca kullanılmaktadır. Ve dış kabuğu
yem yapımında kullanılır.
Kolesterole
iyi gelir, kan şekeri seviyesini dengeler, kalp-damar rahatsızlıklarına iyi
gelir, saç dökülmesini engeller, Alzheimer hastalığını önler ve daha birçok
faydasıyla yer fıstığı önemli bir tarımsal üründür.
İkinci
bitkimiz, kişniş, aş otu yada kinzi..
KİŞNİŞ
Yöre olarak bitkisi bizim şelemiğe
benzeyen kişniş, baharatçıdan alınan tohumları direk toprağa ekerek, alternatif
ürün olarak denemekteyiz. Coriandrum sativum, kişniş de maydanozgiller familyasından
ve yaprakları maydanoza çok benzer bir tıbbi aromatik bitkidir. 20-60 cm.ye kadar
boylanabilir, tek yıllıktır. Tohumu baharat olarak kullanıldığı gibi yaprakları
salatalarda, kökleri ise yine baharat olarak kullanılabilir. Et yemeklerinde ve
köfte harcında, zeytinyağlılarda hoş bir aroma verir.
Çin maydanozu olarakta bilinen kişniş
parfüm yapımında da kullanılıyor. Ağustos Eylül gibi hasadı yapılan bitki tohumları
gölgede kurutulup, saplarından sallanması ile dökülen tohumlar uygun ortamlarda
saklanır. Öğütülerek toz haline getirilen şekliyle kullanılır. Faydaları ise romatizmaya
iyi gelir, şişlikleri giderir, zehir giderici ve antiseptik özelliği vardır,
mantar yemeklerinde kullanılır, C vitamini içerir, kolesterole iyi gelir,
sindirim sisteminin iyi çalışmasına yardım eder, kansızlığa iyi gelir. Damıtılarak
elde edilen kişniş yağı alerjik tepkileri azaltır, göz nezlesine iyi
gelmektedir.
Artık dağ bayır şelemik toplamaya gerek
kalmayacak ve kısmetse salatalara, yemeklere renk ve tat katacak. Ve hasat zamanı
belki de hanemize, arkadaş ve komşulara yetecek kadar kişnişimiz de olur.
Karın
ağrılarına, süt artırıcı olarak vs çokça içmişsinizdir yada hiç değilse
duymuşsunuzdur, rezeneyi. Ve bir diğer alternatif ürünümüz de Rezene, ondan da
umarım güzel mahsuller elde ederiz.
REZENE
Rezene kokulu otsu bir tıbbi ve aromatik
bitkidir. Maydanozgillerden, Foeniculum vulgare, Asya ve Akdeniz kökenlidir.
Ülkemiz yanında Hindistan, Mısır, Çin, Arjantin, Endonezya, ABD gibi ülkelerde
yetiştirilmektedir. Tohumları yağ ve protein açısından zengindir. Rezene
yaprağı, gövdesi ve soğanı da salatalarda kullanılır. Tohumundan çay yapılır.
Doğrudan baharatçıdan alınan tohumlar haliyle
ekim yapıldığı gibi varsa önceki bitkilerden çelikler alarak, köklendirme haliyle
üretimi yapılabilir. Ekimler bu mevsimde nisan ayı içerisinde toprağın tava
gelmesiyle toprağa 1-2 parmak derinliğinde sıralı ise karıklar halinde yada
ocak halinde çukurlar açılarak tohumu ekilir. Ticari ekim yapılıyorsa dekara
3-4 kg olacak şekilde ekilebilir. Kireççe zengin, humuslu, kumlu-tınlı
toprakları sever ve aşırı toprak nemi istemez. Küçük sarımsı çiçekler
şemsiyemsi salkımlar oluşturur ve tohumu derin oyuklu iki parçadan oluşur ve
uygun büyüklük ve sertliğe ulaştığında olgunlaşmış olur.
Kendi ekimlerimizden olan rezene çok
yıllık olmasına rağmen, muhtemelen Ankara, İç Anadolu kış soğuğuna dayanamaz ve
her sene ekim gerektirir. 6-7 güne çimlenir diye ümit ediyoruz. 1-1,5 m.ye
kadar boylanabilmektedir. Faydaları ise mide bağırsak şikayetlerine iyi gelir,
sindirime yardım eder, iştah açıcıdır, anne sütü artırıcı etkisi vardır, ağız
kokusunu giderir.
Denk
getirebilirsek ilerleyen zamanlarda susam ve çörek otu ekimlerimiz olur ve
onlardan da başka bir alternatif ürünlerde bahsederiz. Doğayla, duayla ve daha
fazlası için takipte sağlıcakla kalın…
Ankara'nın ortası, şehrin göbeğinde, Batıkent'te şehir tarımı, kentsel tarım, şehiriçi tarımsal üretim olarak meşgale amaçlı sebze yetiştirmek, şu sokağa çıkma kısıtlaması olan pandemik süreçte hem üretime katkı hem de kendimize uğraş olması anlamında çok iyi geliyor. Soğuk ve don riskine rağmen biraz erkence Nisan başında başladığımız ekim-dikim işlerinde fideden diktiğimiz sebzeler çiçeğe dururken, tohumdan ektiğimiz yeşillikler yeri, toprağı kapatmaya başladı. Daha erkeninde ektiğimiz turp, havuç gibi kışlık sebzeler ve roka, maydanoz gibi yeşillikler ile yeşil soğanı hasat etmeye başladık.
Yeni ekim dikimlerimizle de uğraşlarımıza devam ederiz. Şimdilik en büyük sorun gece soğuğu ile yağmur sonrası ortaya çıkan salyangozlar. Geceli gündüzlü toplayıp site dışına veya park-bahçe gibi yeşil alanlara bırakıyoruz. Ama bir Fransız Lokantası veya alıp yurt dışına gönderenler olsa salyangozlar da iyi para kazandırır. Çünkü öyle çoklar ki topla topla bitmiyor ve her biri ÇEBİÇ kadar. Bahar geç soğuklarına da şaşalları ortadan ikiye keserek fidelerin üzerine kapatıyoruz ve çok soğuk olduğu zamanlarda da naylon örtü ile geçici tünelleme yapıyor ve bitkilerin gelişmesini erkene alıyoruz.
Şu pandemik süreçte güzel bir uğraş oluyor bize ve bir mani olmazsa yaz başına kendimize ve komşulara yetecek kadar domates, salatalık, biber, patlıcan gibi sebzelerimiz ve salataya, kahvaltıya renk ve tat katacak yeşilliklerimiz olacak. Herkese tavsiyemizdir, bir avuç toprağı olanlar, hatta balkonda, pencere önlerinde, çatı ve teras alanlarda, bina önlerindeki toprak alanlarda, site içi yerlerde saksıda veya başkaca ortamlarda kentsel tarım, şehir tarımına katılmalarıdır.
Üretime katkı sağlar, hem de tüketim toplumu olarak tüketirken tükeniyoruza çare olmuş oluruz. Kim bilir ilerleyen zamanlarda süreç daha zor olacak, şimdilerde 10 TL ve üzeri fiyatlara zor bulabildiğimiz tarımsal ürünleri bir dünya paramızla da bulamayacağız.
KARA
ÇADIRIN KARA EVLADI
Devamı gelecek
Her güne
bir nimet dediğimiz çok zamanlar oldu, oturup yazmaya fırsat buldukça. Gelin bu
sefer bambaşka bir nimet diyelim hep birlikte, ÇAY, evet evet bildiğimiz çay,
hem de tavşan kanı...
TAVŞAN KANI
Sabah
kahvaltıya, öğlen yada akşam yemeği arkasında veya misafirlikte güzel bir keyif
haliyle her türlü, her yerde, her zaman kahvaltıya çay, 10 çayı, saat 5 çayı ve
daha nicesi. Geliyoruz bir çay koy ile başlar sohbetler, durun hemen bir çay
koyayım geliyorum diyerek muhabbeti koyulaştırır.
İnce
belli bardak, porselen kupa, cam kupa, bir duble bardakta tercih bulur, kişiye
ve yer göre değişen haliyle. Ve her yerin bir ifadesi vardır çay hakkında.
Kimisi küçük kahve bardağında, yarısına kadar çay dibi ile içer, kimi yerde süzgeçli
içilir, kimi yerlerde ajda da yer bulur, Ajda Pekkan edasıyla. Erzurum’da ve
yöresi kırtlar şekeri yudumlarken çayı ve alışkın değil, bilmezseniz bu hali,
çay kaşığı istemeyi bir ihtiyaç hisseder, hatta kimi zaman cebinize bir çay
kaşığı ile dolaşmak da adetiniz olur zamanla. Rize, Trabzon vs.de çay isterken
alışkın değilseniz, süzgeçli olsun deme ihtiyacı duyarsınız, küçük ince belli
de yarısına kadar çer çöple gelen çayınızı memleketinde yudumlarken. Mersin
gibi bir Akdeniz kentindeyseniz, çaydanlıkta takılı süzgecin üstüne birde
bardağın üstünde süzgeç olur ki, bir Karadenizli son bardağı isterken, kardeşim
çaydanlığın dibindeki çay çöllerinden de koy şu bardağa da keyfine varayım KARA
ÇAY’ın der, gayri ihtiyari ve şaka yollu bir hal içinde. Ya sizin tercihiniz
nedir, nasıl istersiniz çayınızı?
Şekerli,
iki şekerli, şekersiz vs hatta yeşil çay, beyaz çay, bitki çayı gibi daha
birçok haliyle, ÇAY bir kültürdür, gelenekten geleceğe... Şöyle bir köy
kahvesine oturup, çek abime ablama tavşan kanı, kaç şekerli olsun? Nidaları ile
yükselen bir hoş sedadır, kulaklarda çınlayan. Dinlenme tesislerimde koltukta
oturmaktan ağrıyan kabalara ilaçtır, şifadır adeta. BENim içinse mavi gök
çaydanlıkta, közde demlenmiş haliyle, bazen daha kaynamaya dek beklenmeden
rahmetli BABAm tarafından alacalanmış hoş bir hatıradır, iki çökelek sıkması,
3-5 zeytin tanesi ve bir tutam tereyağı ile kahvaltıyı şenlendiren...
İnce
belli de TAVŞAN KANI bir bardak çay alır, “Altun hızma mülayim, seni Haktan
bileyim, sen terle temmuzda, ben terini sileyim”e sebep gelen ekin
derimlerinde, harmanda hasatta bir huh çekmeye, iki nefeslenmeye sebep tüm
yorgunluğu, dağlara, taşlara dağıtan...
xxxxxx
Ankara’nın
ortasında, şehrin göbeğinde, şehir tarımı, kentsel tarım, şehiriçi permakültür
tarımsal üretim uğraşlarımızda kaldığımız yerden devam ederiz.
KENDİ
SİLAHI İLE KORUMAK
Doğayı düşünün, doğal denge içinde her şeyiyle
müdahale görmemiş ekolojik çevreyi. Bitki çiçek açıyor, tohuma dönüşüyor. Bu
tohum güzden toprağa düşüyor ve üstüne dökülen yaprak, bitki kalıntıları ile
kışı korunuyor. Ve baharla birlikte kış boyu iyice kuruyup, çürüyerek topraklaşmaya
başlayan ve başkaca etmenler ile tohum çatlıyor, filizleniyor ve yeni bitki
olarak hayatına devam ediyor ve herhangi bir olağanüstü durum ile insan müdahalesi
olmazsa bu döngü kendi içinde dönüp duruyor.
Peki bitkiler, doğa da kendi halinde
yetişirken, hiç mi olumsuzluklarla mücadele etmiyor? Etmez olur mu, ediyor
tabi. Ve bu mücadeleler sonucu hayatta kalabilenler ile daha güçlü olarak hayatını,
neslini sürdürüyor yada nesli tükenip, kaybolup gidiyor. Bu biyolojik ve kitabi
özet bilgi ne işimize yarayacak, niye uzattık bu kadar dediğinizi duyar gibiyim.
Öyleyse daha da uzatmadan konuya girelim;
Şundan dolayı böylesi bir giriş yaptım,
doğal döngü içinde bitki filizlenip büyümeye başladıkça, alt dallara gelen,
güneş almayan veya yeri, iklimine göre çürüyen bitki yaprakları ve alt
kısımları oluyor. Ve gözlemim, düşüncem odur ki, bu dökülen, kuruyan veya çürüyen
bitki yaprak ve diğer kalıntılar, doğayla, suyla, havayla etkileşime giriyor ve
böylesi etkileşim sonrası ortaya çıkan koku, asitli su gibi koşullar bitki
zararlıları için caydırıcı, uzaklaştırıcı veya kaçırıcı etki, bazen de öldürücü
boyutlara ulaşabiliyor. Dolaysıyla bitki SİLAHI İLE KORUMAK’talar kendilerini.
Aynı mantığı düşünüp, sehrin göbeğinde, AnKARA’nın
ortasında kendi bitkilerimize uyguladığımızda sonuç fayda eder içerikli gibi
gözükmekte. Şöyle ki; patates ve domates yapraklarını ki budama ve dal
seyreltme anında ortaya atık olarak değerlendirilecek dal ve yaprak çıkıyor. Hem
bu yaprakları değerlendirme hem de eriyik, şerbet elde ederek bitkileri zararlı
böcek ve haşerelere karşı korumak amacıyla demleme yoluna gideriz. Kısaca yöntemi
anlatalım isterseniz:
Atık
olarak ortaya çıkan bu dal ve yaprakları, salataya marul doğrar gibi doğruyor,
kıyıyoruz. Sonrasında çıkan yaprak ve dal miktarı, bahçeniz durumu, bitkilerin
büyüklüğü ve elinizdeki kabın boyutuna göre miktarı artırıp azaltabiliriz. Biz
kendimizce beşlik bir şaşalın yarısından fazlasını dolduracak kadar doğrayıp
şişenin içine koyduk. Aynı şekilde patateslerin boş ve fazla dallarını da başka
bir şaşala koyduk. İki şaşalın üzerini de ağzına kadar doldurduk. Sadece
üzerinde 3-4 parmak boşluk bıraktık ki, yeni dallar olduğunda üzerine
ekleyebilelim veya ara ara gerekli olan çalkalamayı rahatlıkla yapabilelim.
Şaşala
su doldurma işleminden sonra ağzını kapatıp, gölge ve serin bir yerde muhafaza
ederek demlemeye, eriyiğin kendi kendine tepkimeye girerek suya aroması ve aşıdının
çıkması istenir. Bu süreç 10-15 güne hazır olur. Ama böcekler, haşereler her
yeri sardı, benim o kadar vaktim yok diyorsanız 5-6 gün sonra ara ara üzerinden
alarak, eriyiğin demlenmiş suyundan istifade edebiliriz. Ve öte yandan yeni
oluşan atık yaprakları yine doğrar, şaşalın üstüne ekler ve kullandıkça oluşan
boşluk miktarınca su ekleyerek yeni uygulamaya kadar demlenmesi, eriyiğin eşit,
dengeli olması sağlanır. Burada püf noktalardan bir tanesi, şaşalın, şişenin
kapağına bıçağın ucu, çivi gibi sivri ve batıcı bir alet yardımıyla, 3-5 tane
delik açmanızdır. Öteki türlü demlenen ve demlendikçe tepkimeye giren
sonrasında da şişeyi şişiren çözelti, açma anında yüzünüze fışkırmasın ve elde
ettiğiniz eriyik, şişeden patlamasın. Metan gazı birikmesi yapar çünkü tepkime
ve demlenme anında…
Demlenme
süresi sonunda püskürtücü, el veya sırt pompası ile bitkilerin çok aşırı çiçekli
olmadığı, çiçeğin tozlaşıp, bir nebze, taç yapraklarının pörsümeye, solmaya
döndüğü dönemlerde, seyreltilmiş çözelti, suyla karıştırılarak, bitkinin gövde,
yaprak, dal vs bütün uzuvlarına alt ve üst kısımlarına gelecek şekilde bolca
püskürtülerek verilir. Burada sadece uçta oluşan yeni yaprak ve sürgünlere
yoğun şekilde verilmemesi önem arz eder. Ve tatbik anında ister birkaç karışım
ile karıştırarak, istenirse yapraktan verilebilir bitki besinleri ile birlikte
uygulanabilir. Sadece çok fazla karışım iç içe olduğunda tepkimeye girip fayda
yerine, zarar verip, bitkiyi ve uzuvlarını yakabilir. Tabi bu esnada KAOLİN
KİLİ uygulamasını işin içine dahil etmenizi özellikle istirham ediyorum.
Dozunu, dozajını sorduğunuzu duyar
gibiyim. Bunu şu haliyle özellikle dile getirmiyorum, çünkü bitkinin tür ve cinsine,
büyüklüğüne, gelişim çağına, hava koşullarına ve daha birçok etmen uygulamadaki
dozu, miktarı belirler. Sonra kaş yapalım derken, göz çıkartmayalım ve
bitkilerim sizin yüzünüzden öldü diye üzmeyelim kimseyi… Velhasıl KENDİ SİLAHI
İLE VURMAK, doğanın kendi içindeki döngüsüne ayak uydurup, bitkileri korumak,
diğer taraftan bugünü, yarını ve geleceği korumak bizlerin elinde. Yeter ki
isteyelim, emek verelim, doğayı sevelim. Duayla, doğayla, mutlu mesut, hoşça,
dostça ve sağlıkla kalın…
XXXXX
AnKARA’nın
ortası, şehrin göbeğinde, Ankara için TURFANDA ÜRÜN örnek uygulamamız, şehir
tarımı, kentsel tarım ve şehiriçi doğal ve organik tarımsal üretim
uğraşlarımızda mücadeleye devam, mayıs-15 gibi başlayan hasatlarımızda, güzle
gelen güzelliği de yaşayıp havanın iyiden iyiye soğuduğu bu sonbaharın
sonlarını yaşadığımız İç Anadolu şartlarında şükrümüz ALLAH’adır. Çünkü Eylül-15’den
sonra yüzünü çevirse kıştır buralarda artık, her ne kadar arada pastırma
yazları yaşatsa da bozkırın yüzü bizlere artık kışa kaçar, her geçen gün…
GELEN SOĞUKLAR ÜZMEYE
MEYLEDER
İç Anadolu şartlarında Eylül-15’den sonra
yüzünü çevirse hemen kıştır, çünkü gece soğukları özellikle 3-5 dereceleri
zorlar ki 3-4 derece ve daha altı bitkiler, sebzeler için sıkıntıdır. Bozkırın
yüzünde, AnKARA’nın ortasında bir sabah bakarsınız herşey donmuş ve günün
ortaya çıkıp ısıtmasıyla birlikte suya döner, sebzelerin kendisi değil bitkiler
dahi suya keser ve pörsür giderler. O yüzden olsa gerek bugünlerde gözümüz
termometrede ve meteorolojinin sıcaklık göstergesindedir. Ondandır ki çoğunun
aksine Nisan başı veya biraz daha öncesi halimizle, TURFANDA ÜRÜN
peşindeyizdir, erken ekimlerimizle.
Bu sene hamdolsun ALLAH’a ki biraz daha
müsaade etti bizlere, baktı yüzümüze. Her ne kadar baharında geç gelmesi veya
baharda geç ve uzun yağan nisan yağmuru, kırkikindilerin yarattığı hüznü halen
içimizde yaşıyorsak ki turfanda ekim, dikimlerimiz ve zamanında uygun
müdahalemiz sayesinde özellikle domates ve diğer ürünlerde, çoğu toprak ve
kendi üretimi sevdalısının aksine, oldukça başarı sağladık ve verimler
yerindeydi, hamdolsun.
Şehrin göbeğinde, AnKARA’nın ortasında
tarımsal üretim ve şehir tarımı, kentsel tarım, şehir içi doğal ve organik
üretim uğraşlarımızda; daha kırsal ve köy, dağlık alanlardaki hava ve iklim
şartlarına oranla bir nebze de olsa şehrin, araç, insan ve binaların
ılımanlaştırıcı etkisi sayesinde bir seviye daha iyi durumdayız. Ama ne olursa
olsun, ne kadar ılımanda olsa, rüzgar kesici ve soğuk kırıcı etkilerde katkı
sağlasa da artık kışa doğru gideriz, Bu tatlı sondan kaçış yoktur ve gelen
soğuklar bizleri hasatlar anlamında üzmeye meyleder.
Her ne kadar, bolca doya doya hasatlarımız
varken insan böylesi güzelliklerin bitmesini hiç istemiyor. Keşke kışın üstten
buram buram kar yağarken, karda, tipide, fırtınada, cam fanus gibi bir ortam
olsa da, altında hasada, yazın olduğu gibi kışında üretime devam etsek diyor.
Bolca ısıtmalı, muntazam bir CAM SERA ile bu fevkalade başarılır, fakat zaten bir
dünya masraf barındıran bu meşgale amaçlı, kar gütmeyen ve ticari ederi, değeri
olmayan uğraşlarımız da, bir de böylesi yüksek maliyetler barındıran ve
özellikle yakıt olarak enerji tedariki sıkıntısı yaşadığımız günümüze hem lüks
hem de gereksiz bir çalışma olur. Tabi şimdilik, kim bilir ilerleyen zamanlarda
iyi bir sponsor veya başkaca bir destek ile şehrin göbeğinde, AnKARA’nın
ortasında olan bu uğraşlarımıza bambaşka bir boyut katarız.
Bu arada, proje demişken kısmet olursa
kafamızda kurguladığımız güzel BİR PROJE’miz var. Belki Belediye, belki üniversite
belki de başkaca bir Kurum-Kuruluş veya şirket ile geliştirmeyi planladığımız
bir gelecek projemiz. Her şey güzel yarınlar ve GELECEK İÇİN. Ne olduğunu merak
ettiğinizi hissederim ama yakında aşikar edeceğiz, ALLAH nasip ederse. Ve
aşikar ettiğimizde ki kabul görür veya iyi destekler bulabilirsek, sizlerden de
bolca destek, katılım ve katkı isteyeceğiz.
Bizi
takipte kalın. Daha güzel yarınlar için el ele, gönül gönüle olalım, doğayla,
duayla, hoşça ve dostça kalın sağlıcakla…
KARA
ÇADIRIN KARA EVLADI
KARAyolcu
Orman Mühendisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder