Süregelen hayatlar, iyisiyle kötüsüyle devam eden, devam etmek zorunda olan. Refah düzeyi yüksek, geliri iyi olanın aksine yokluk içinde, kıt kanaat, sefalet dolu fakat iki tarafta birbiriyle bağlantılı ve ilişkili olmasına rağmen kopuk hayatlar.
KOPUK
HAYATLAR
Bir eli yağda, bir eli balda, toz pembe ve hani derler ya eli sıcak sudan soğuk suya değmeyen tarzda olanlar. Öylesi yoksa dahi yakın olanlar ne şanslı değil mi? Tabi gerçekte ne kadarının böyle olduğu ayrı bir konu ama asıl mesele yokluk içinde olan hayatlar. Ki yokluk içinde, kıt kanaat olan hayatların çoğu, tarım, bağ bahçe vs işleri ile destekleyerek ayakta durmakta, buralarda harcanan emekleri, ömürleri hiçe sayarak.
Yokluk içinde olan, kıt kanaat geçinen
sefalet dolu süregelen hayatlar, zar zor geçinmekte, neredeyse boğaz tokluğuna
hayatlar sürmektedir. Bırakın birikim yapıp, fazladan kazanç elde etmeyi, günü
kurtarıp bir kuru ekmeğe, bir katığa razı olan kimselerdir. Elden emekli, bir
veya birkaç gün çalışmasa, yiyecek ekmeği olmayan, ele güne muhtaç kalanlardır.
Geçinmek denirse, boğaz tokluğuna bir yerde kiracı, yevmiyeci ya da icarcı
halde yaşarlar. Bırakın fazladan kazanmayı, bir sigorta garantisi olmadan,
günlük veya haftalık kazandığıyla hayat sürmeye çalışan, kendinin, ailesinin ve
çocukların yiyecek, giyecek, okul gibi ana masrafları karşılamaya çalışan,
gayret eden insanlar. Böylesi kopuk hayatlar, çoğu zaman bakkala vs borçla
girer ve genelde cepten yiyerek, ay sonu, sezon sonu ödemeye borçlanırlar.
Garanti kazanç yokken üstüne üstlük hayali bir kazançtan gelecek 3-5 kuruşla
borçlanarak geçen ömürler.
Borçlanarak geçen ömürler, babadan kalma
tarladan gelen buğdaydan elde edilen unla, ekmekle veya bağ, bahçede yer alan
üç-beş kök üzüm veya meyve fidanından elde edilen zeytinle, üzümle, pekmezle,
cevizle ya da başkaca meyveyle desteklenir. Bazen biraz ek bir kazanç olur, çocuklara
kılık-kıyafet, sofraya fazladan bir tat, katık olur. Öylesi ek kazançla
desteklenmezse ömür mü geçer öyle. Yoksa ne yapsın, geçer. Mecbur bir yerde.
Var mı başka çare? Bir de anadan babadan kalan bir şeyi olmayanlar var…
Kıt kanaat geçen ömürler, hep bir arayış
içerisinde, çoğusu şehre gelir. En azından sigortalı bir iş olsun. Eş ve eli iş
tutan çocuklar da işin ucundan tutup destek olursa bir nebze nefes alırım
ümidiyle. Ama nereden bilsin şehirde hayat daha zor, her şey ateş pahası. İşe gidip
gelmek günlük 10TL’den aylık 250-300 lira. Ev kirası, yakıttır derken mutfak
kan ağlıyor. Bakır kaynamıyor, su kattıkça çorbalaşan yemekler. Öyle salatası,
çorbası, ana yemeği, tatlısı vs hak getire, yokluk içinde hayatlar.
Çok
mu abarttım, yok mu öylesi diyorsanız, sizler şanslı kişilersiniz ya da mühitiniz
çok iyi. İşte dediğim de tam bu, bir taraf böyleyken diğer taraf yokluk içinde,
zorluklarla kıt kanaat, sefalete sabreden ve daha nicesiyle KOPUK HAYATLAR velhasıl…
Yine de kalın sağlıcakla.
KARA
ÇADIRIN KARA EVLADI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder