EFSANELER
Efsaneleşmiş hikayeler vardır, sizde de vardır, normal olmayacak mücadeleler içeren.
KURTLA SAVAŞ
Yaylada davarı güder, bazı günler kara çadırda davarın yanında kalmayıp, 8-10 km kadar mesafedeki dama yürüyerek geliriz. Davarı, oğlağı otlattık geldik, ağılına kattık, herşeyi toparladık, kapıyı bacayı iyice tamam ettik diyene kadar zaten batmış olan günün, iyice ilerler vakit ve kararır hava, daha yola çıkmadan. Çok fazla yapmaz, daha çok çadırda, çardakta davarın yanında kalırız, davarlı günlerde. Ama bazı günler başka işler olur yada belli ihtiyaçları karşılamak, düğün bayram gibi uğraşlara katılmak gibi hallerde davarın yanında kalmak yerine köye, dama gelinir.
Yine böylesi bir gün, zaman olarak son bahara yakın zamanlardan. Gün kısalmaya başlamıştır. Zaten bir tutam olan, bir sürü işe, uğrasa yetmeyen zamanlardan. Davarı güttü, geldi, ağıla kattı, kapıyı bacayı kapattı diyene kadar vakit iyice akşam karanlığına döndü. Geceden çıkacak mı bilmem ama daha o saatlerde çıkmış bir ay yok ortalıkta. Onunda vermiş olduğu zifiri karanlık bir akşam. Dama gidilecek, yürü de yürü. Kenardaki bir çalı ya da taş olur koca koca yabancı, kimisi vadinin içine koşarak gelecek bir devimsi, kimisi bir terör yada kaçakçı. Uzakta yanan bir ateş, gelin giysisi giymiş uzadıkça gökyüzüne doğru yükselen bir abı hayat. Ve benzeri durumlardan bambaşka bir olay anlatacağım. Gittikçe yürüdükçe alışıyor insan ya gözleri karanlığa ya da karanlık gözlere. Aşağı virajda duran çalı dahi ürkütür oluyor insanı, çocukça masallar, düşünceler, hülyalar eşliğinde.
Günün vermiş olduğu yorgunluk yürüdükçe daha bir hissedilir oluyor. Ama diğer taraftan, daha arkalardan gelen bir çatırtı, takırtı yaklaşmadan uzaklaşmak istercesine, hızlanıyor insan, ister istemez. Çünkü bu ıssız dağlarda gelen bir çatırtıyla birlikte çokta tehlike dolu. Ya gelen aç bir kurtsa, ne yapacak insan, savunmasız haliyle. Bir şeyler geliyor, yaklaşıyor. Bir uluşma ile başlıyor öncesinde. Auuu, auuuu yok canım, ne kurdu şimdi. O ilerdeki tepenin arkasındaki filancanın köpekleridir bunlar diye avutuyor kara çocuk kendini. Ama yine de aklına akıl karışmıyor, dönse çadıra dönülecek yol değil, gitse daha hızlı, koşarak, nereye kadar koşsun. Zaten gelmiş en gidebileceği hızın ucuna. Neyse ha gayret, yürü biraz daha. Hadi bakalım, ha gayret, yürü de yürü... Biraz sonra ulumalar, daha da yaklaşıyor ha geldi gelecek, belli oluyor artık, bir tane değil, 3-5 tane var bunlar kesin ve muhtemel peşten gelmekte kurtlar.
Ha geldi gelecek, ha gayret derken, iyice yaklaştı. Hatta o kadar yakın ki artık karaltılar gözüküyor uzaktaki dönemeçten gelen. Ne 3-5’i 8-10 kadar var bunlar hırlaşa koşuşarak geliyorlar. Bunlar bayağı acıkmış kurt sürüsü, hem de önüne çıkacak herşeyi yiyecek kurtlar, canavarlar. Artık yapacak birşey yok, koşsan nereye kadar. Kaçacak yer yok, bir de kaçılacak bir durum yok. Güvenli bir yer bulmak gerek. Büyük bir kaya olsa, yok olmaz, ya arka yanında canavarında çıkabileceği eğimdeyse. Leşimizi dahi bulabilene aşk olsun, muhtemelen kemiklerde kalmaz ortalıkta. Bir ağaca çıkmak en iyisi, en güvenilir yer. Derken yakındaki ağaca tırman, hemen hızlıca. Daha çıktık, güvenli bir dalda oturduk diyene kadar, öncü kuvvetler geldi. Ama geldikçe geliyor, 3-5 derken tam 8 tane aç kurt, canavar...
Sardılar ağacın dibini, dolanıp duruyorlar. Kafaya koymuşlar,
iyi bir yemek bulduk diye sevinçli, heyecanlılar. Ne yapalım, nasıl edelim diye
düşünürken bir taraftan da korkudan ağaca sıkı sıkıya sarılmış halde...
Her yörük şapkasının
kenarında bir toplu iğne vs vardır. Dikendir, kıymıktır gibi ele, yüze batan ve
tenin içinde kalanları çıkarmaya yarayan. Elde tek silah bu. Altta ağacın dibinde
dolaşan aç kurtları alt etmenin TEK YOLU bu iğnede. Şimdi merak ettiğinizi görür
gibiyim, acaba iğneyle ne yapacak, yoksa inip aşağıda ki kurtları iğneleyerek öldürür
mü? Merakta bırakmadan devam edelim. Ne yapalım derken akla iğne geliyor, hani kan
değerlerine bakılacağı zaman hastanede yada sağlık ocağında ele kesici bir iğne
batarda kan akmaya başlar ya, o hesap iğneyle kurt ikilemi. Parmağa iğneyi batırdıktan
sonra kan akmaya başlar, biraz da parmağın dibinden sıkarsak, akış daha fazla olur.
Akan kan damlaları alttaki kurtlardan birine denk gelirse bundan iyi çözüm yok.
Neyse denemeye değer diyerek başladık, haydi bismİLLAH. İlk birkaç birkaç
düşüyor, ama o da ne? Gitti aşağıdaki ağaç yapraklarından birine çarptı kaldı, tüh
boşa gitti. İnatçıdır kara çocuklar. Uğraşa devam. İkinci deneme daha dikkatli,
bütün açıları hesapla ve işte düşüyor damlalar. Tamam bu sefer oldu, kurtlardan
birine, tam 12’den. Şimdi bekle gör, zamanı, başarı oranı ne ölçüde olacak diye.
Az sonra bir tane daha, bu da tamam, diğer kurda düşen birkaç damla kan. İyice ortalığı
kan kokusu kaplamış olsa ki, aşağıda bir karmaşa, bir hareketlilik, hırlaşma. Aman
YARABbim, oluyor galiba. Evet evet, ilk damlaların düştüğü kurda bir saldırı var,
diğer kurtların hepsi birden çullanıyor, kanlı-1’e. O da ne, ne kadar açlar ki,
hemen 10-15 dk.içinde kanlı-1’i yiyor diğer kurtlar. Vay be, kurt kurdu yermiş,
hem de aynı sürü ve muhtemelen aynı aile bireyleri, olacak şey değil ama oluyor
işte...
Yine bir karmaşa başlıyor
bir süre sonra. Hareketlilik, hırlaşma, kavralaşma derken, kanlı-2’de aynı kaderi
paylaşıyor kanlı-1 ile. Derken 3-4 devam edeceğimi sandınız değil mi? Yok yok, ikincisinden
sonra biraz doymuş olsalar gerek ki, kurtlar uzaklaşmaya başlıyor ağacın dibinden.
Kurtuluyoruz sanırsam. Bu arada vakit olarak da bayağıca ilerlemiş durumda. 1 saat
kadar sürede gidilecek olan yolun daha yarısındayız ve saat gecenin 11’ine gelmiş
durumda ama neyse ki tehlike geçmiş durumda. Yine de tedbir amaçlı biraz daha bekliyorum
ağaçta, n’olur ne olmaz. Gelen giden yok, bu iş oldu galiba, gittiler iyice. İnip
ağaçtan, tir tir titreyen bacaklarla kalan 4-5 km.lik yolu gidiyoruz. Velhasıl dostlar,
ANILARDAN BİR KARE’de hikaye böyleydi. Biraz efsanevi bir masal tadındaki bu hikayeyi,
oğluma da anlatıyorum ve çok seviyor. Hoşça ve dostça, duayla ve doğayla kalın...
KARA ÇADIRIN KARA ÇOCUĞU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder