AZIK
Ekin hasat zamanı yine böylesi bir temmuz günlerinden. Karakız mezarı tarafı ekin salanı, sarı Velilerin yerini icara tutuğuz, bir hasat dönemi sonrasında başlar icar, bir sene nadas zamanı olur ve ikinci hasat zamanı bitimine kadar sürer, ve iki yıllığına icarı 16 kile buğdaydı, herhalde yine de tam emin değilim, yalan olmasın. Ekin salanı genelde erken göçeriz manızdan, çünkü bağ badırga, zarar ziyan çok olur Dedebeleni'nin oralarda, birileri mutlaka nohut eker yada fazla yer tutmamış oluruz ve daha Mart Nisan'da hafif karlar erir erimez göçeriz ekin salanına. Ama o sene Osman Şimşek, Kemal Şimşek emmilerin yerini de tutuğuz heralde ki, daha göçülmemiş.
Neyse sabahdan Dedebeleni’nin oradan daha gün doğmadan saat sabahın 6’sı gibi filan gideriz Karakız Mezarı tarafına, ekinin başına varırız yaklaşık yarım saat belki daha fazla bir süre yol gittikten sonra. Daha evvelinde rahmetli dedem de yardım edermişmiş, ama yaşlanmış biraz daha, o yüzden o gelemez o zamanlarda ama Ali emmim ile rahmetli Mustafa emmimde gelirler, abim ve BENim ile birlikte, yarım ederler tabi ücreti yada buğdayı karşılında, ikindi 5 gibi erkenden giderler ama fazlasıyla verilir buğdayı, BABAmların gönlü zengin miydi yada sağlığından mıydı bilmem. Dereriz ekini hep birlikte ve yine de sağolsunlar... Ve akşamında ekini derip eve gelişimiz, yarım saati aşan bir gerisin geriye yürüme sonrası, akşamın karanlığına yakın olur.
Böylesi bol ekin dermeceli günlerde, sabahtan bazlama yapılır, kişi başı 5-6 sıkma, çökelek, peynir yada patates vs ne malzeme varsa, sonra yanında bir iki çeşit yemek, biraz salata vs malzeme, üzüm karpuz vs meyvesi, yerine göre salatalık, domates gib ne var ne yoksa AZIK'ı doldurulur heybeye. Bandırma, helva vs.de varsa azık tadından yenmez ve ne zaman yiyeceğiz diye iple çekilir, yemek zamanı ekinin ucunda. Heybeler yüklenilir eşeğe, ata ve tutulur ekinin yolu. Varasıya kadar ekinin ucuna saat 7’ye doğru yaklaşır ve hafiften gün göstermeye başlamıştır, gül, ışıl ışıl yüzünü. Geceden çiğ yağdıysa daha ekinlerden çekilmemiştir ve buram buram nem, toprak ve kurumuş ekin kokar ki bu kokunun adı tadı etmektir, un olup, hamur olup sofraya düşecek olan... Ki sabahdan yaprağına çiğ düşmüş bu ekinin dermesi bir başka olur zorluğu kadar, hele eldeki orak biraz daha az keskinse, kestikçe kestiği kadar dibinin toprağı ile çektiği de olur, kesmekle kalmaz birde köküyle gelen toprağı çırpmak ayrı bir emek ister.
Velhasıl gelinir ekinin başına iki saat kadar derilir derilmez, acıkmaya başlar, zaten öncesinde gelinen yolun yorgunluğuna doksan derece eğilip, kes ALLAH kes, ki koca koca sekiler, tarlalar, kırmızı kırmızı koyaklar dolusu ekin, bitmek tükenmek bilmez. Ama göz korkak, ek evekmiş ve kese kese, ekin mı dayanır, yeterki sabırlı olun ve sağlık, güç kuvvet versin ALLAH’ım... Saat 9’a doğru yorgunluğa hafiften başlayan açlıkta eklenince iyice çekilmez olur ve amelenin küçüğü yada önceki günlerden çok yorgunu olan, biraz daha ayrılarak ekinin başından, ocağa ateşi yakar, kuyudan suyu getirir ve kaynayan çayı gök çaydanlıkta demler bir güzelce ve bolca. Sonrasında herkes toplanır gölgeye. Çıkarılır azıkta ne varsa, çayla, üzümle yada yanındakiler neyse üç beş sıkmalık kuşluk azığı yenir, yarım saat kadar süren dinlencenin eşliğinde. Ki o azıktaki lezzet nerede, neyde vardır, ancak yiyen bilir...
Öyle uzun uzun keyf yapmaya vakit yoktur, hemen devam edilmezse öğlenin sıcağı iyice çökmeden bir iki seki, kırmızı kırmızı koyak daha derilmezse o ekin ne biter, ne de ekin öylece durur, bekler. İki gün sonra çıtır çıtır kırılmaya başladımı, ne buğday kalır elde avuçta, ne kışa yiyecek ekmek olur, ne de icarı ödemeye güç kuvvet yeter... Velhasıl kes kes, dur biraz, eğil sonra yine kes devam et kesmeye. Sonra iple çekilen, yorgunluktan ne vücut kalmış ağrımayan, ne bel kalmış ayakta durmaya. Karında iyice zil çalar, hem de zangır zangır bir halde... Ve yine gelir öğle azığı için olanları yeme zamanı. Bir hazırlama süreci sonrasında, oturulur sofranın kenarına, ek yüz yıkanmış hazır olana kadar vücut da bir nebze dinlenmiştir. Ve yenir ne var yoksa azıkta, zaten açlıktan olanı olmayanı seçmeye yürek ister, o açlığın üstüne. Bir güzelce yenir ikindi çayına bırakılan iki üç parça bir şeylerin haricinde, ne var ne yoksa, afiyetle. Hele yanında bir direk bandırma veya helva sıkması varsa lezzet, tat ve yenen azığın eşi benzeri yoktur, en lüks lokantada yenecek bir kebap bile halt etmiş, bu lezzetli, güzel, afiyetle yenen azığın yanında...
.....
Devamı gelecek...
.....
KARA ÇADIRIN KARA ÇOCUĞU
#karayolcuOrmanMühendisi
#azık #azıktaKiLezzet #hasatZamanı #ekinHarman #sofrayaGelenLezzet #emektenEkmek’e
#Ankara’da olsakda #oralarda #yaprakDüşse #içimParçalanır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder