KARA ÇADIRIN KARA EVLATLARI 2

NEREDEN NEREYE...
Daha okula başlamadan, fotoğraf çekinmek için özel ortamlar hazırlanıp güzel pozlar vermek, yabancı bir turistin okul duvarında poz veren çocukları (ayakta lastik pabuç, arkada sıkmanın son lokmasıyla) ve ne vefaki çıkartıp ta bilmem nerelerden postayla göndermeden, hayatı boyunca şehir dışına çıkmamış birinin bilmem kaç şehir uzağa ta Trabzon’da okuması, Tekirdağ'da askerliğe ve kim derdi ki önce Kars DSİ'de sonrada Ankara’da KGM'de çalışacaksın... Deseler inanmazdık ama arkaya dönüp bakınca olmamış değil. Nereden geldiğini bilerek geldiğimiz yerin aydınlattığı yolda doğruluk, dürüstlük üzerine  kurulan hayat, Çok şükür ALLAH’ıma hamdolsun....
     KARA ÇADIRIN KARA EVLADI diye başlamak isterdim söze, kısa bir özet geçeyim istedim, söze başlamadan önce. Kara çadırın kara çocuğu, nedeni, ilk orada açmışım dünyaya gözlerimi. Sene 1982, süt döküm zamanları der anam doğumu tarif ederken, oda tahminen Mart 15’ten Haziran 15’e kadar bir süreyi kapsıyor ama 1 Nisan yazılmış kütüğe. Bir bahar gününün öğle saatleriymiş hikayenin başlayışı. Öyle günümüz 4 4lük muntazam ortamlarında doktor ebe, hemşire vb herşeyin  olduğu ortamlara inat kara çadırda kıl çulun üstünde bir komşunun yardımıyla (o yüzden biz ebe deriz baba anne veya anne anneye)  rahmetli  babamın kucağında açmışız gözleri (yerden ilk kaldıran da toprak ebesidir bizde, dolayısıyla babam hemde toprak ebemdi). O yüzden midir nedir bilmem ama huy, karakter vb birçok yönden babama benzerim, en azından anam öyle söyler... Velhasıl ondan derim kara çadırın kara çocuğu kendime daha çok ve ondan olsa gerek içimde özlemdir hep kara çadırda yaşamak, dağlarda özgürce dem vurmak hayata...
     Bütün hayalleri kara çadırdadır, sadece gözünü orda açmakla kalmamış ilk 25 ve üstü bir yılı oralarda geçmiştir. Okul öncesi hayatı hep çadırda geçmiş, bir yörük çocuğudur hemde konar göçer bir yörük. Bir sezon bir yurtda başka bir sezon başka yurtda. Mecbur hayvanlar varsa geçim kaynağın işin gücündür onların bakım, besleme, büyüme vb bütün ihtiyaçları yörüktedir, öyle haftasonu, bayramı, tatili yoktur yörüğün hatta daha da ilerisi hastası olmaz, acıkmaz, susamaz hani Türk askerine derler ya, o cinsten... Daha da ağırı, niye mi? Askerlik nöbeti vardır, izni vardır, tatili vardır veya öyle yada böyle biter ama yörüksen o uğraşın bitmez ve şafak atmaz tabiri caizse...
     Konuyu çok dağıtmadan devam edelim. Dedim ya gözleri açtı KARA ÇADIRda, kara çulun üstünde, birde neden karadır bilirmisiniz? Kara kuru birşeydir de ondan, Pele misali... Okul öncesi dönemi hatta ilk ve orta okul çağları da çadırda geçmiştir. Öyle şimdiki çocukların servisle gidip gelip sonrada çok yoruldum, baba çok karanlık niye bu kadar erken kaldırdın, oruç mu tutacaz demelerine inat biz sadece 1 saate yakın yol yaparak gider akşamda aynı şekilde gelirdik, onunla da kalmaz üzerine birde ağılda, kuzlukta oğlaklar bizi beklerdi, öyle oyuna dalıp geç gelme lüksümüz olmazdı, olamazdı. Öyle yapsak hayvanlar aç kalır yada ağılı yarıp komşunun bahçe yada tarlasına girse, ömrü billah komşuya çalışsak ödeyemezdik borcu... Ancak oyunları gidip gelirken koşturmacayla oynar, sadece oyunla kalmaz derslere bile çoğunlukla öyle çalışırdık. Çünkü akşama gerçekten pil bitmiş, enerji kalmaz ve kalsa bile, elektrik, lamba vb yeterince olmayınca yeterince ders çalışmaya, ödevleri yapmaya fırsat olmazdı. Bizim için okul tatildi, haftasonu veya yaz tatili değil, iş zamanıydı bizim için tatiller... Diyorum ya hep şimdiki çocuklar, gençler çok şanslı. Hemde ne kadar çok...
   Okul öncesini de anlatalım biraz. Daha anne baba diyemezken başlar uğraş, sorumluluk. Varsa küçük kardeş ona göz kulak olmak veya ev beklemek veya oğlaklar otlarken yanında durmaktır hayatın başındayken görevlerin. O kadar küçüklükte başladı ki, daha olmayan spor ayakkabının bağını hatta pantolonu tişörtün üstüne çekemiyordum al bu oğlakları otlat gel dediklerinde ki ben biraz şanslıydım çünkü benden 5 yaş büyük abla ve 10 yaş büyük abim var. Ama her iş gücüne ihtiyaç olur o hayattan 3-5 yaştan 75-80’e kadar. Kuzluk ağzı beklenecek, oğlağın başında durulacak, süt sağarken keçi başı tutulacak, ev beklenecek, içmeye su getirilecek, deste sap üstü taşlanacak... Daha neler neler, bir çırpıda aklıma gelenler bunlar... Velhasıl ilk oğlağı güt dediklerinde daha iz bilmez yol bilmezdim ve hiç unutmuyorum kaybolmuş ve sonra başkalarının yurtları, köpeklerini görüp, göçün ilk indiği yeri hatırlayıp öyle bulabilmiştim evi. Hayvanlar benden önce gelmişti tabi. İlk yevmiyeye gittiğimde 7-8 yaşlarında ve ikindiye kadar üzüm toplayıp komşuya 12 lira almıştım, keşke şimdiki aklım olsa 3-5 lirasını hatıra saklardım ama o zamanlar nereden bileceksin hatıra nedir anı nedir! Ee öyle olunca pekde gelişemiyor vücut ve kalıyor kara kavruk, ufak tefek birşey. Düşünün orta okul bittiğinde 1,29 cm.ydi boy, boy sıkalasında en düşük 1,30 vardı da öğretmen oraya yazmıştı. Hayal edebiliyorsunuz değil mi? O kadar iş yüklenir, günlük en az 6-7 km yol yapar da ve beslendiği gıdalarda belli, boy yapar, gelişir mi insan? Zaten yapıda ortada...
     Dedim ya şimdiki çocuklar çok şanslı, akşama kadar yatış, sadece onlar değil tabi hepimiz öyleyiz. Kapının önünde servise bin, yemeği katığı, kılığı kıyafeti her şeyimiz muntazam. Ya eskiden, öyle serpme köy kahvaltısı deniyor ya binbir çeşitle, ne köymüş arkadaş. Bizde biri olsa biri olmazdı, hepsi olsa 3 çeşidi geçmezdi kahvaltılık. Hadi diyelim bulduk vakit bulamazdık yaya yaya yemeye, niye çünkü hayvan beklerdi ağılda yada ekin dermeye gidecek yada yayık yayacak adam lazımdı. MazALLAH sonra hayvanlar acından ağılı yarıp komşunun zararına gitse, burnumuzdan gelirdi az bir keyfimiz...
Devamı gelecek a dostlar, bu birdi, triniti yada bilmem kaç yapacağız evelALLAH. Nereden mi biliyorum? Çünkü kara çadırın kara çocuğuyumda ondan...
KARA ÇADIRIN KARA EVLADI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder