Daha dündü sanki, çok fazla
telefonla konuşamazken, o gün niyeyse bir konuşmak istemiştik ikimizde. Nereden
bilirdim, “iyiyim oğlum, sağlığım yerinde, bir ihtiyacım yok” derken duyduğum
son sözlerin bu olacağını… Daha o haftanın başında geldi haberin, Erdal emmi
(oda rahmetli oldu ya, ardından çok gidenler oldu) “kocayı kaybettik” derken
inanamadım duyduklarıma, oysa daha yeni konuşmuştuk hani iyiydin be BABAm.
Neden demedin BABAm hastayım gel beni hastaneye götür, belki farkeder ve
birşeyler yapardı doktorlar ve şimdi sende olurdun.
Durum kötü, kaybettik kocayı
dediklerinde anlayamadım, ne diyeceğimi bilemedim, öylesine birşeyler söyleyip
kapattım telefonu bir taraftan abiyi aradım meşgul, ablayı aradım onlarında
haberi olmamış, böylelikle oldu. Sonrasında abiyle konuştum, bende köye
ulaşmaya çalışıyorum dedi. Hemen gel dediklerinde ne yapacağımı bilemedim,
nasıl gittim, çocuklarla konuşup bileti ayarlayıp, otobüsle yola çıkışımız
nasıl oldu anlamadım. Yol bitmek bilmedi, normalde otobüse binip memlekete
giderken Gölbaşı’nı bile hatırlamam hemen uykuya dalarım, ama bu sefer böyle
değil ne uyku ne kelimeler ne alışmışlıklar yok hiçbiri… Gün ağarmaya başlamış
sabaha varmıştık memlekete, ihtiyaç malzemeleri açtırıp bir dükkanı aldık daha
sabahın 7’sinde. Bir değişikti o gün memleket, diğer zamanların aksine daha bir
hüzünlü daha bir kırgın, daha gamlı-kederli geldi her şey, oysa öylemi olurdu
memleket demek özlemin bitmesiydi bana, mutluluktu, sevinçti,
bilinmişlik-tanınmışlıktı, sabahı güzel Silifkeydi normalde. Ama bu sefer bir
başka…
Köye yaklaştıkça daha bir hüzün,
daha bir gam-keder çöktü üzerime, çisil çisil yağmur vardı hava bulanıktı, hep
derdi BABAm “kimseye yük olmasam, güzel güneşli bir hava olsun, millet rezil
olmasın isterdin” ama gitmesen de yük olsaydın… Evimiz hiç olmadığı kadar
kalabalıktı, daha yeşil cenaze arabasını gördüğümde dolmuş, hele birde annem,
ablam ve nedense halamla kucaklaşırken daha bir doldum, hızlıca geçtim
oralardan gelenlere hoş geldin derken, Moğmet kocanın Ankara’daki küçük oğlu
dediklerini hatırlıyorum gelen yaşlı teyzelerin söylediklerinden bir… Bir
taraftan gelsin kocayı son bir görsün demişlerdi, son görüp nolacaktıysa…
Abdestimi almış, çekmiştim çizmeleri yaşta çamurda ıslanmayayım diye, sen
gitmeseydin de ben ıslanaydım. En zoru da cenaze arabasına girmekti benim için
yıkamaya başlamışlardı, bembeyaz pamuk gibi olmuştun, bir melektin, tek sol
omzunda ve sol yanındaki kara-bereler vardı, ama iyiki girmişim ve iyiki
görmüşüm, o halleri de görmek gerekir… Çünkü şimdi en çok hatırladığım o bembeyaz,
pamuk gibi yüzü, o günlerden. Yıkanma, kefenlenme, kokular vb bütün
aşamalarında yanındaydım, o güne kadar çok olamamıştım oysa, daha
ortaokuldayken başlamıştı gurbet, yazları filan geldiğimde hep yanlarında
olurdum ama yine de ömrümün çoğu gurbette geçmişti. Ortaokul, lise ilçede
derken üniversite farklı bir şehir, sonrasında iş güç, askerlik en fazla bu
kadar yaklaşabilmiştim memlekete oda 700-800 km…
Velhasıl konuldun tabuta, alındın omuzlara gidiyorsun
mezarlığa, o güne kadar hiç düşünmemiştim böyle olacağını, hoş şimdi de insan
inanamıyor yokluğuna, sanki her memlekete gelişimde daha ordaymışsın gibi bir
his var içimde ve nasıl bir yer ettiysen, unutulmuyorsun be BABAm… Ve yağmur
çisil çisil inceden devam ediyor ama öyle ıslatmıyor, hani diyeceğim kimseye
yük olmadın o gününde de, hazırlanmıştı mezarın daha omuzlarda gelene kadar, ne
de çabuk olmuştu herşey, hepi-topu birkaç saate koyuldun ve artık yerimiz orası
BABAm. Sonrasında gelenler gidenler, misafirler, başsağlığı dileyenler, dualar,
hayrına yemekler vs sonrası o kadarda yok zihnimde alışamadığım, unutamadığım
seninle olanlar, senden sonrası küçük bir zerre zihnimde…
Bu duyguların tarifi yok, kayıp
böyle bir şey olsa en acısından hem de… Bir senden öncesi var artık benim için
memleketin bir de senden sonrası, anladım ki memleket içindekilerle daha bir
ayrı özleniyor ve içinde atan kalp varsa memleket var, yoksa memleket diye
vermişler köşk saray neylesin bu KARA ÇOCUK… Erken gittin be BABAm, en çok da
anneme zor yokluğun (her ne kadar bir şey demese de anlaşılıyor halinden)
orada-burada bir başına, per perişan. Neden bıraktın bizi böyle bir başımıza
yapayalnız, boynu bükük, kanadı kırık. Alışamadık yokluğuna halen, her akşam
evimdesin, yastığa başımı koymadan önce geçmişlerimizle birlikte dualarımdasın,
MEVLAm kabul etsin ve günahlarımızı affetsin. Ruhun şad mekanın cennet olsun
BABAm, ruhuna Fatiha…
#baba #acı #yokluk #huzun
KARA ÇADIRIN KARA ÇOCUĞU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder