... devamı
BAHÇELİ MÜSTAKİL EV
Herkes
bir gün köylü olup, kırsala yerleşip, yer yurt ve toprak sahibi olacak. Sevse
de, istemese de...
Daha
öncesinde pandemik süreçler, derken ekonomik zorluklar ve en sonunda deprem,
afet derken vuran vurana.
….
Ve böylesi ekonomik zorluklarda gösterdi ki, müstakil
ev, bir tutam toprak, bir miktar tarla hayat kurtarıyor. İyi ki olmuş, Allah
olmayan herkese de fazlasıyla versin, içinde bize de versin. Biraz domates,
salatalık, biber, bir tutam soğan, yeşillik girer bu sayede sofraya diye gurur
duymamak, mutlu olmamak elde değil. Şu köşeye iki-3 tavuk, bir iki keçi, koyun da
koyalım moduna geçtik, ister istemez. Hiç değilse en doğalından kendi
ürettiğimizden yeriz, hiç değilse mevsiminde, kökeni belli haliyle, bolca doya
doya yiyelim diyerek.
Tam buna alıştık, kabullenmeye başladık
derken. Pat bir sabah ansızın uyandık, ortalık feryat figan. Sabaha karşı
4:17’de Kahramanmaraş Depremine uykuda yakalandık. 7,7’lik depremin şokunu
atlatamadan, 6 Şubat’ın 13:24’te 7,4’lük ikinci büyük deprem ile her yer enkaz
yığınına döndü. 11 ili, 62 ilçe ve 10 binin üzerinde köy ve uzak mahalle
etkilendi. Yaktık yıkıldık resmen, direk 13,5 milyon insan etkilendi denilse de
orayla bağı, tanıdığı olanlar vs düşününce 50-60 milyon kahrolduk. Hatta 85
milyon, tüm Türkiye olarak mahvolduk. 10 günü aşan aralıksız, gece gündüz süren
arama-kurtarma çalışmalarına ülkeyi bırakın dünyanın çok yerinden gelen tüm
imkanları seferber ettik. Yettik, yetmedik ama şimdilik 46 binin üzerinde vatan
evladı, CAN verdi.
Yıkılan 2-3 milyonları bulan daire, mesken var. 230
bin bine ve 650 bin daire ağır hasarlı. 3,5 milyon insan deprem bölgesinden
tahliye edildi, şu karda kışta, soğukta oralarda kalanlardan 1,5 milyonu
çadırda, 53 bini konteynırlarda kalıyor, 800 bini köyüne giderken, 153 bin
insan kamu tesislerinde hayat mücadelesine, yanık, yıkık devam ediyor. Velhasıl
yürekler kırık, dökük ve herkes muhtaç, aç, ser sefil. Ve işin acı tarafı şu
ki, yıkılan binalardan %98’i 2000 yılı öncesi üretilmiş. Net sayıyı bilemiyor
olmakla birlikte çoğunluğu ÇOK KATLI maalesef.
Ve
seherde uyanık olmama rağmen, ilk ve sonrasında meydana gelen ikinci büyük
depremi hisseden çoğu Ankaralının aksine hiçbirini müstakilde hissetmedik.
Şükür halimize, Allah böylesi korkunç veya küçük afetlerden, tekrarından
ülkemizi, milletimizi korusun. Kaybettiklerimize Allahtan rahmet, hepimize
başsağlığı, yaralılara acil şifalar, hayatta olanlara ve dahi hepimize hayırlı
uzun ömürler diliyorum. Allah korusun bizleri…
Öncesinde pandemi ve şimdide şu acılar gösterdi ki,
1960’lar ile birlikte yoğunluk kazanan, kırdan, köyden kente, şehirleşme göç
bize uygun değil. Her fırsatta dile getirmeye, ifade etmeye gayret ediyorum.
Tamam belki hizmet götürme vs anlamında şehirleşme, çok katlı apartmanlar yapıp
bir yerlerde, özellikle de büyükşehirlere yığılma bizim milletimize uygun bir
sistem, yaşam şekli asla değil. Kabul sanayileşmek gerek, milli gayemizdir.
Lakin gayet tabi daha küçük yerleşimler yapıp, her yeri kendi içinde cazibe
merkezi, iş kolları geliştirerek hem sanayileşir, hem gelişir, hem de daha
mutlu toplumlar elde edilebilir. Mesela çok iyi bilinen haliyle, herkesin
hayran kaldığı, severek taktığı, dünyanın en kaliteli Swatch marka saatlerin
parçaları üretiliyor. Ve bu üretilen parçalar birkaç köyde köylüler tarafından
birleştirilip, nihai ürün elde ediliyor. Aynı şekilde benzer uygulama Çin’in
birçok ürününde, birçok eyaletinde yapılıyor. Velhasıl gayet tabi ki, insanlar
mevcut yerleşimlerinde, köylerinde yaşayıp iş gücüne katılabiliyor ve yerinde
sanayileşmek mümkün.
Her türlü yeni yatırımı büyükşehirlere yapıp, cazibe
merkezi olan yerlere daha çok nüfus çekip, iş imkanları çerçevesinde şehirlerin
belirli yerlerine çok katlılar dikip, haliyle iş yerlerine yakın olma
gayretinde olan az gelirli milletimize yapılan en büyük kazıktır. Dahası
maalesef millet olarak ahlaki değerler çökmüş haliyle, daha çok kazanma uğruna
nereden nasıl kısabiliriz mantığında olan nice metüahhit, iş adamı, imarcı,
Belediye öğeleri, emlakçısı ve dahi tüm ilgililer ve hatta normal vatandaş
olarak ev alırken, kirişi kolonu göz ardı edip, mermeri, fayansı, ahşap
kaplaması, musluk başlığı, kartonpiyeri gibi ıvır zıvırı, sonradan da
yaptırılabilecek makyajı ile ilgilendiğimiz halimizle hepimizin suçu çok, bu
depremlerde yıkılan, enkaza dönen yapılar için.
Uzun lafın kısası demem o ki, bu acı yıkım da
gösterdi, Çok katlı neydi belirsiz ucube gökdelenler, yüksek yapılar yerine
gerçekten yatay mimariye geçmemiz gerekiyor. Hatta özellikle deprem haritasında
kırmızı ve koyu kırmızı olan, Kuzey Anadolu Fay Hattı ile Güneydoğu Anadolu Fay
Hattı başta olmak üzere deprem açısından çok riskli yerlerde yapılaşma
olmamalıdır. Mevcut şehirler ivedilikle taşınmalı, yapılar yenilenmeli hatta
imha edilmelidir. Bu bölgeler orman, tarım, mera gibi kullanımlara müsaade
edilmeli, illaki yapılaşma olacaksa; ancak ve ancak kırsal yerleşim olmalı ve
bir iki katlı müstakil evlere müsaade edilmelidir. Ve bu yapılar için de katı,
keskin deprem şartlarına uygunluk verilmeden yapı ruhsatı verilmemeli, izin ve
denetimler en aklı selim halde yetkin kişi ve kurumlarca yapılmalı, en küçük
bir zaafiyete müsaade edilmemelidir.
Demem o ki, zaten ağırlıklı olarak kır, köy kökenli halimizle toplum, millet olarak bize en uygun yaşam şekli bir-iki katlı müstakil bahçeli evlerdir. Ve araştırmalar da göstermektedir ki aslında Amerika, Avrupa ve dahi birçok gelişmiş ülkelerde yapı stoku olarak bizdekinin aksine şehirleşmiş alan da dahi, MÜSTAKİL BAHÇELİ EV ağırlıklıdır. Hatta bir gelişmişlik göstergesidir. Bizdeki mantık ise ne kadar yüksek bina da, ne kadar üst katlarda ikamet ediyorsak, maalesef kendimizi daha elit, zengin hissediyoruz. Tam tersine aslında kökeni haliyle ve nihai dönüşü ona olacağından toprağa yaklaştıkça mutlu olmakta ve üzerindeki stres kaynağı üretimi o kadar çok boşaltıp, rahatlamaktadır. Kim bilir belki de TOPRAK bizi çağırıyordur.
Velhasıl kelam, öyle ya da böyle, herkes bir gün köylü olacak, toprak, yer yurt
sahibi olacaktır. Sevse de, istemese de. Ama mühim olan nerede, ne zaman, ne
şekilde toprak sahibi olduğudur. O yüzden geç olmadan, imkanlar çerçevesinde
bir tutam toprak ile küçük yada büyük müstakil eve geçmek gerekir. Hoşça,
dostça, doğayla ve duayla kalın…
KARA
ÇADIRIN KARA EVLADI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder