Çalıduvar Yanıyor

 Bir başka konu diyelim, malum bugünlerde gündemimiz ORMAN YANGINLARI. Bizde aynı akıma uyarak gelin yanmak diyelim ki orada çekişen canlara bir nebze de ışık tutalım, dikkat çekelim.


 

ÇALIDUVAR YANIYOR

 

Davarlı günlerdeyiz, bir yaylaya göçer, bir seyile (sahilin yöresel söyleyişi), SEYİL dediysek aklınıza sahil kenarı, denize yakın veya sıfır gibi gelmesin. Diğer yaylalardan 8-10 km daha aşağıda olan fakat sahile göre yine YAYLA sayılacak, köyün yakını evin, damın yanı yerler. Ve sonrasında ver elinin diğer yaylaya, hayat böyle sürer gider. Bir ekin salanı, bir davar salanı olur yerler, yurtlar velhasıl.

 

GÖÇMEK güzel bir uğraştır yörüklerde, her şey yüklenir yük hayvanlarına yada günümüz modern haliyle ver elini göçülecek yerlere. Yükler gider, yanında veya ardında hayvanlar, sürü ve başında insanlar da gider. Yine böylesi bir göç zamanı, seyilden, damın oradaki MANIZ’dan, yaylalardan birisi olan Karakız Mezarı tarafınadır göçümüz. Normal şartlarda evin, damın olduğu yerden Nisan gibi göçülür yaylaya, ama o sene çevrede nohut eken vs çok yok muydu yada yer yurt olarak daha çok alanın, sahanın sahibine kira mı vermiştik, şimdilerde hatırlayamıyorum. Ama diğer zamanlarda olduğunun aksine daha geç, haziran başı gibi yaylaya göçtük.

 

Haziran başı gibi olmasına rağmen, normal zamanların aksine her yer öyle bir kurumuş ki, bizim oralar temmuz 15-20’sinden sonra derilen ekinler, daha o mevsimde dermeye gelmiş neredeyse. Ekin salanı (nadasa bırakma zamanı değil) olunca, başkaca hayvanlar, davar oğlak o mevsime kadar ayak basmamış haliyle otlar her yerdeler. Ve muhtemel ki havaların ani bir şekilde yüksek sıcaklıklara ulaşmış olmasından dolayı, resmen her yer kavrulmuştu. Her yer kupkuru gibiydi. Çadırı kurduğumuz, ağılı vs ayarlayıp yerleştiğimiz yurdun koyağı, yakın çevresi de davar-oğlak yeni gelmiş olduğundan ne otları yiyebilmiş, ne de gelip geçerken az da olsa iz bırakıp, oraları bir nebze seyreltememişti.

 

İşte böylesi sıcak zamanlar, her yer kavruluyor ve kup kuru. Kıvılcım düşse parlar gider. Çadırın önünde talfar dediğimiz çalı duvar ile çevrilmiş, yaz günlerinde ev halinin mutfağı niyetine kullanılan yer olur. Burada bir köşede kenarı taşlarla çevrilmiş, yemeğin piştiği, sütün kaynadığı, akşamları aydınlık olarak kullanılan OCAK denilen yer olur. Ateş yanmasından dolayı bu kalınan mutfak bölümü ve ateş yakılan ocak ile çevresi çalı duvarın dış seviyesine kadar iyice otlardan temizlenir, toprak yüzeye çıkartılır ki yangın vs çıkıp evde olur olmaz çevreyi ve çadırı vs yangın yakmasın diyerek. İşte yeni göçülüp gelinmiş haliyle her yeri tertemiz temizlenip, toprağın yüzeye çıkarıldığı halde yaşanmaya başlanmıştır, yayla günleri…

 

Böyle yayla günlerinin yaşandığı öğle saatlerinde günlük rutin işle tamamlanmış, öğle yemeği yenip, istirahate çekilip, herkesin gölgede keyf yapacağı bir saatteyiz. Talfarın ön yanında ki ocakta hafiften bir ateş yanar. Havada da hafiften bir esinti var, efil efil haliyle ardıç dibi, piynar dibi doğrultma hali içinde uyuşuk uyuşuk takılıp duruyoruz. Tam o saatlerde nasılda başladı bilemedik, ocaktan bir kıvılcım mı sıçradı, rüzgarın etkisiyle alevden birazı kuru otlara mı yetişti anlayamadık bir hal içinde, koyaktaki, tarla kenarındaki otlar, malaz anızlar bir yanmaya başladı, hafiften olan rüzgarın etkisiyle bir çabuk ilerledi ki anlatamam.

 

Bir anda çadırın arka tarafındaki tepeye doğru alevler gidiyor, ama diğer yanda da davarın ağılının olduğu yere doğru alevle hızla ilerliyor. Bizim de tüm ailecek ellerde çalılar, kazma kürek, kovalar dolusu su, ama nasıl bir mücadele anlatamam. Tepeye, taş, kayaların olduğu yöne giden alevlerden vaz geçip, ağılın, çalı duvarın olduğu tarafa doğru yoğunlaştık ama yoğunlaşsak ne, alevler vardı dayandı çalı duvara. Ağılın kenarında, sınırında altı taş duvar üzerine dizili duran ve arkadan destekler ile sabitlenen ve içine katılan davarın, oğlağın ağılın dışına çıkmasını engelleyen yapıdır, ÇALI DUVAR. Ve bu yapı ve engellerin etkisi ile davar yada oğlak ancak kapının olduğu taraftan çıkabilir, gelişi güzel çıkışların önüne geçilmiş olur.

 

Çalı duvarda kullanılan, çalı, dal ve budakların bir kısmı yeni temin edilmiş olsa da, eski yurt yeri olduğundan, çalılardan bir kısmı eskiden kalmış durumda ve kuru mu kuru. Tabi birde içine arasına tırmanmış kuru otların etkisiyle her yer ataş yakmak ve alevlere teslim olmak için bire bir. Kış gününde böyle olsa ne var değil mi ya? Bir yerlerde üşüyünce, yanında bir çakmak yada kibrit olsun yeter, yak yak ısın…

İşte hemencecik 10-15 dk belki de daha kısa bir sürede ağılın çalı duvarına ulaşmış alevler birkaç saniye içinde çalı duvarın her yerini sardı resmen. Biz de duruyor kenarda seyrediyor, şimdikiler gibi fotoğraf makinesi, cep telefonu veya kameraya kayıt yapmıyoruz, zaten de öylesi aletler ne gezer, fakir fukaralık hat safhada. ALEVLER öyle bir sardı ki her yeri, size ne anlatsam masal, hikaye gibi gelir ve biz de ailecek, canla başla, can siperhane, alevlerin önünde etten duvar örmeye çalışıyoruz. Öyle yapsak ne fayda alevler sardı hey yeri. Kimimiz toprak kazar atarız ateşin üstüne, kimimiz ta 1-2 km mesafedeki su kuyusundan koşa koşa gider iki kova su alıp gelmeye çalışırız. Suyu getirir alevlerin önüne doğru dökeriz, iki kova su neye yetecek, döksek hepi-topu bir avuç yeri ya söndürür ya söndürmez. Taşıma su ile değirmen dönmediği gibi, bir avuç getirme su ile de yangın sönmez. İkisini döker, koşa kosşa gider kuyuya, hemen suyu doldurur, yine koşarak getirir, dökeriz yangın alevlerine. Getirip döksek ne, daha geri gidip gözden kaybolmadan alevler aynı şekilde sönen yeri geri sarmış durumda olur.

 

Baktık olacak gibi değil, yangın gittikçe yakıyor her yeri, önüne ne gelirse kasıp kavuruyor. Böylesi ortam da  davar durur mu ağılda,  ve çıktı da çıktı. Hepsi ulam ulam otlamaya, dağ bayır dolaşmaya gidiyor. Başı boş gönderilir mi, davar oğlak. Alimallah birinin ekinine, nohuduna girse, bırakın davarı satmayı, yeri yurdu, neyi var neyi yoksa satsak kurtarmaz, karşılamaz zararı. Mecburen biri gitti davara, mücadele edenlerden birisi bıraktı, kaldı 3 kişi… yangın başlayalı da hemen hemen 2 saati geçmiş durumda, bizse perişan halde, yorgun argın bir durumda elden geldiğince olduğunca mücadele ediyoruz, hem de canla başla…

 

Ne kadar çabaladık, uğraştıysak baş edemedik, söndüremedik ÇALIDUVAR YANGINI’nı. En sonunda pes ettik, okulda ve normal hayatta doğanın insanlara öğrettiği doğrular, pratik kolaylık çözümlerden olan, yangının önünü kesmek gayesiyle, yanmaya devam eden çalı duvarın rüzgar yönüne göre karşı istikameti, yangının ileri yanından çalı, dal budak vb yanıcı malzemelerin çekebildiğimiz kadarını çektin, ilerdeki yanmamış otlara doğru kısmın da önündeki kuru otları toprak yüzeyi iyice görünene kadar iyice temizledik. Ama tabi bu arada hafif kurumuş bir andız ağacı ile iki bozağaç (meşe ağacı), yandı alevlere teslim oldu. Yaş ağaç yanarken öye bir çatırdıyor ve duman çıkartıyor ki, anlatamam. Ancak yaşayan o çatırtıyı bilir, o durumları, yaşanan korkuyu, heyecanı ancak hisseder. En sonunda oğlağında güdülmeye, otlamaya gitme saati olan ikindinin 4’üne geldi dayandı. Mevcut yanan yerler, yandı bitti kül oldu ama neyse ki daha ilerilere yerlere ulaşmadı. Veya çadırın olduğu tarafa doğru yönelmedi. Ve ta o zamanlar belki de bizim kaderimiz yazıldı veya gönlümüz mesleğe, doğaya, doğala kaydı. Şükür Allah’a ve hamdolsun halimize ve bu günlerimize…

 

Anlattım en saflığı ve temizliğiyle, çünkü azcık şeyden, küçücük beden ile yaşadığım heyecan, korku ve adrenalini sizlere aktarmaya çalıştım. Böylesi, yangın, deprem, sel vs afetler ve zor zamanlarda insan ne yapacağını, ne hissedeceğini bilmez. Halden durumdan en iyi yaşayan anlar, bilir. Geçen sene deprem zamanları da aynı duyguları yaşamış, 8-10 gün belki de daha fazla uyku tutmamış, uyuyamamıştım, şimdilerde olduğu gibi. Size yalan gelir belki ama ALLAH sizi inandırsın, gerçeği söylüyorum son 5-6 gündür uyuyamıyorum. Çok az, birkaç saatlik uykuyla ayakta duruyor, ara ara gözlerimi ve ruhumu dinlendiriyorum gün içinde o kadar… ALLAH yar ve yardımcımız olsun, milletimize birlik beraberlik, devletimize güç kuvvet versin, bizleri beterinden, afetlerden korusun…

 

KARA ÇADIRIN KARA EVLADI

KARAyolcu Orman Mühendisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder