Davarlı günler, Pusat,
Sığlim, Karakız Mezarı, Manız’dan başlayıp, Silifke, Mersin, Trabzon, Almanya, Kars
derken AnKARA’ya gelen, kara çadırdan şehre süre gelen hayat...
KARA ÇADIRIN KARA
EVLADI, KARAyolcu Orman Mühendisi Durmuş SAK:
Mersin, Silifke'nin
Uzuncaburç Köyü’nün yaylalarından, Toros Dağları’nın yamaçlarında, sırtlarında olan
Pusat Dağı’nda dünyaya gelmişiz. Kulakları çınlasın, ömrü uzun olsun ANAm süt döküm
zamanı, öğle saatlerinde KARA ÇADIR’da çulun üstünde doğduğumu söyler. Ve kara çadırın
evladı oradan gelir, kendimce. Muhtemelen Nisan başından, Haziran 15-20’ye kadar
olan zaman dilimine denk geliyor. Yörüğüz velhasıl, 2006-2007’lere kadar davarımız
vardı, çadır kurar, bir yayladan diğerine, oradan evin yanındaki yurda göçer dururduk.
Sonrasında anne ve rahmetli BABAm Tat Moğmed (Muhammet’in yöresel söylenişi) yaşlanınca
biz hayırsız EVLATlar da kendi ekmeği derdine düşünce, ÇADIR YIKIMI yaptık ve inanın
o kadar ucuza gitti ki 100-150 kadar davar ve bir o kadarda oğlak, düşününce
üzülmemek elde değil. Sonraki yıllarda değerlendi de değerlendi. O zamanlar üniversite
son sınıf zamanlarım, çok dedim okulu dondurayım, bir iki sene daha idare edelim
ama anne babada razı olmadı, BiZimde yürek yetmedi. Ve sonrasında bir değerlendi
ki davar-oğlak, sormayın gitsin. Velhasıl, yalan dünya işte, yalan oldu gitti...
İlk okul ve ortaokul
köyde okuduk, okulu köye yaptıranlar hatta ta ATATÜRK’ten bu yana ülkeye, devlete,
millete fayda için ömür verenler sağolsun, mekanları cennet olsun. Sonrasında lise
ilçede, Silifke’de. Ki o zamana kadar ilçeye gelişim bir elin parmakları sayısını
geçmez. Derken üniversite, ta Karadeniz’e, Trabzon’a KTÜ Orman Mühendisliği. Meslek
lisesi olunca puan kırımı vs çok sıkıntılı ve bizde çalışkan kesin seneye de çalışıp,
ÖSS’ye yeniden katılırız düşüncesi ile bir iki yıl, doğayla, kırla, kırsalla ilgili,
bitki hayvan, börtü böcek derken sevdik bölümü, mesleği. E en nihayetinde kader
kısmet. Daha üniversitede okurken başladık hayat mücadelesine, zaten alışkınız evvelden
çalışmaya, 5-6 yaşlarında kendi başımıza oğlak güder (çobanlık baba mesleği ve doğuştandır)
ve ilk yevmiyeyi 7-8 yaşlarında almışız, el iş tutar, göz görür, ayak yürürken,
durmak, yatmak, kafelerde, kantinde ve başkaca mekan ve zamanlarda keyf sürmek,
yan gelip yatmak niye. Zaten öyle olsa da para mı yeter, olmaz haliyle. Ders sonrası
part-time olarak daha birinci sınıftayken başladık Fakülte Fidanlığı’nda çalışmaya,
haftasonları vs.de yevmiye doğrulttuk, kah peyzaj, bahçe düzenleme işlerinde hocaların
desteğiyle yevmiye kaptık, kah fındık bahçelerinde bu yarlar, yamaçlar bizimdir
dedik. Üstüne TEV bursu da alınca inanın çok zaman ailemden sıfır katkı ile bitti
üniversite, hatta şöyleki o zamanın parasıyla 8-10 bin TL belki daha fazla birikmişim
vardı, hamdolsun ALLAH’a. Ha bu arada 3 sınıfta, 1 yıl Erasmus ile ALMANYA maceramız
da oldu, orada da hem okuduk, hem çalıştık, onun detayıda başka vakte olsun.
Velhasıl bitti üniversite,
olduk ORMAN MÜHENDİSİ. Ne yapacağız, hocalarımdan sağolsun okulda kal, yüksek lisans
yap diyenler oldu, biz hayata atılalım, iş güç kovalayalım gerekirse hem çalışır,
hem de yüksek yaparız diyerek, Çeşmeli, Mersin, Manavgat, Fethiye, Antalya, Milas,
Bodrum Muğla ve İzmir birkaç özel sektör, Fidanlık ve Peyzaj işleri bir taraftan
da dershaneye filan gitmeden, kendi kendimize ders çalışıp, hem de mesai yaparak
girdik KPSS’ye. Ve hiç aklımızda yokken,
ver elini Kars DSİ, Orman Mühendisi. Burası sözleşmeliydi, kader bu, şükür
ALLAH’a ve halimize, ikinci kadrolu atamayla AnKARA Karayolları Genel Müdürlüğü,
Orman Mühendisliği’ne sürükledi bizi. Sene 2009 başladık memurluk hayatına, sonrasında
bir ara Tekirdağ askerlik dediler, eyvALLAH. Halloldu ve o gün bugündür, AnKARA’da
hayat sürerız olduğunca, elden geldiğince, kader kısmetin önümüze koyduğu haliyle.
Evlendik Süreyya sultanla, bir oğluşumuz var hamdolsun halimize, ALLAH’ım bizleri
ve EVLATlarımızı korusun, ömürlerini güzel eylesin. Hayırlı evlat olmayı, yurdumuza,
milletimize, devletine, dinine hizmet eden, helal lokma peşinde koşan hayırlı evlatlar
yetiştirmeyi bizlere nasip etsin inşALLAH.
Şimdilik AnKARA’da
hayat süreriz velhasıl, olduğuyla, olmayanı ile, mesaimiz, iş güç harici, kendimizce
meşgale amaçlı uğraşlar olan şehir tarımı, kentsel tarım, şehiriçi permakültür
tarımsal üretim deriz, hem de şehrin göbeğinde, AnKARA’nın ortasında. Bir avuç
toprakta bir dünya mutluluk yaşamaya çalışırız, herkese yol göstersin diyerek, yaptığımız
uygulama ve hayattan kesitler aktarmaya çalışırız. Ki şöylesi pandemik bir süreçte
tam da zamanı, illaki bahçe vs gerekmez, saksıda, balkonda, pencere önünde, terasta,
bina önünde, site içinde, park bahçe köşesinde, kısacası her yerde, olduğunca, elden
geldiğince, imkan çerçevesinde olur, naçizane tavsiyemizdir.
Bunları yaparken asıl
gayemiz, oğluşumuz başta olmak üzere geleceğe ışık tutmak, ateş böyle yakılır, domates
ağaçtan değil bitkisinden şöyle şöyle toplanır, hayvan gübresi kötü koksa da marketten
alınan hali dışında, patates toprağın altında olur ve toprağı eşelerken, elim kirlense,
çamur olsa, solucan elime değip huylansam da, topraktan çıkan patatesin lezzeti
başka hiçbir şey de yok dedirtmek ve böylesi bir yaşama alışmak, alıştırmaktır.
Yapmasa da darda, zorda kaldığında, gerektiğinde, taş atıp kolu yorulsun diyerek,
tarif vermek, tarihe not düşmek, tarih yazmak gayesiyle...
Yörüğüz velhasıl,
kara çadırda doğduk, hayat denen bu zorlu yolda yürürüz, gündüz gece, yörüklük serdedir,
hem de dur durak bilmez hal ile yürürüz, ALLAH’ım ömür verdikçe de devam edeceğiz,
inşALLAH.
Biliyorum yine uzun
oldu, başınızı ağrıttım, gözünüzü yordum, kusuruma bakmayın, hakkınızı helal edin.
Ama napayım diyecek çok husus, söyleyecek çok söz var, elde değil uzayıp gidiyor.
Duayla, doğayla, hoşça, dostça ve en önemlisi sağlıcakla kalın...
KARA ÇADIRIN KARA
EVLADI
KARAyolcu Orman
Mühendisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder