Karlı Günler

 

KARA ÇOCUK bilmem Kaç

 

Hazır kış gelmiş, yağdığı yerlere kar yağmaya başlamış ve bizlere de soğuğu iner olmuşken KARLI GÜNLER diyelim.

 

Eskilerde daha çok yağardı kar, Ankara gibi daha soğuk yerlerde yaşayanlar daha iyi bilir. Ama bizim köye de bayağıca kar yağardı eskiden. Denizden uzaklık 40 km ve yükselti 900-1000 m.lerde. Yağardı, ardından birde fırtına, rüzgar çıkmışsa daha kar yerde donmadan, kuytu yerlere yığar, biriktirir ve kürtün yapardı. Mesela bizim tek katlı evin önünün tamamen kapandığını ve sabah kalkınca dam boyunca yığılmış karı kürekle ata ata, evden çıkmaya yol açtığımız zamanları hatırlıyorum.

 

Böylesi karlı günler, 2’nci ya da 3’üncü sınıftayım, okul demek benim için ders kadar da bolca oyun demek, ondan mıdır bilmem ama okulu, okumayı sevmişimdir hep. Eski okulun karşısında şimdiki Belediye binası inşaat halinde daha o zamanlar. İnşaat için gelmiş ve yığın halinde yıkılmış kum tepeciği var. Ve üzerine yağan karın içinde bizlerde kayma yolları yapığız ve yukardan ayakta ya da oturmalı kaydık mı, aşağıya kadar iniyor ve yerde de 4-5 m belki de daha fazla kayarak gidiyoruz. O soğukta, karda kışta çizme vs niye giymemişsem, belki yoktu veya yerde çok fazla kar yoktu ve ayağımızın içine gitmiyordu. Ayağımda Akdeniz marka lastik pabuç, benzeri Karadeniz’de vardı ve o bir tık daha sağlamdı ama benim hiç ondan olmadı, var ve altı biraz yıpranmış. Buzun, karın üstünde bir kayıyor ki anlatamam. Belki de lastik pabuçlarında böyle olmasının yardımıyla çok iyi kayıyorum, arkadaşlar içinde en uzaklara kadar gidebiliyorum.

 

Kaymak yanında karlı kış günlerinde en güzel oyunlardan biriside, okula çıkılan merdivenlerden aşağıda birikmiş karın üzerine atlamaktı. 5’inci basamaktan sonrası zorlanırdık çoğumuz ama bir iki defa en üst basamaktan aşağı atlamıştım. En üst basamak kaçıncı basamaktı şimdi hatırlayamıyorum ama ikinci kat sayılırdı okul ve herhalde 3 m vs vardı yerden yüksekliği. Yine bir gün atlıyoruz böyle en üstten, bir atladım, yere karın içine ayaklarım gömüldü ve arkaya doğru çömelir şekilde yere düştüğümde dizlerim çeneme vurdu ve bayağıca bir acımıştı. Neyse ki dişlerim arasına dilim sıkışıp da kanama veya kopma gibi olay başıma gelmedi. Benzer şekilde kum yığınının civarında bir taraftan kayıyoruz, bir taraftan da koşmacalı bir oyun oynuyoruz. Kum yığınının hemen yanında inşaat demiri konmuş yerde. O tarafa doğru koşarken bende dikkat etmemişim ve demirlerden birinin ucu yukarı kalkmış haliyle duruyorken, birisi geldi burnumum üzerine iki gözümün arasına bir çarptı. Of öyle böyle değil, acıyor, kanıyor. Şimdilerde çok dikkatli bakınca hala izi y şeklinde duruyor. Neyse ki birkaç santim yağa ya da sola denk gelmedi, yoksa şimdilerde kör lakaplı, bir gözü görmez vaziyette olabilirdim. Allah korusun…

 

KARLI GÜNLER de eskiden, en güzel faaliyetlerimizden biriside yokuş aşağı bir yer bulduğumuzda, naylon, leğen veya başkaca ne denk gelirse altımıza alıp, kaymaktı. Çalıya, kayaya ya da başkaca koca koca engellere çarpma, bir yerleri yaralama veya daha da kötüsü sakat kalma riskini göze ala ala. Ama düşünsenize, bayır bir yamaçtan aşağı kayıyorsunuz, hem de 30-40 km belki de daha fazla hıza ulaşmış bir şekilde. Elin kolun donması, soğuktan üşümüş haliyle salya sümük halde olmanın hiçbir ehemmiyeti yok, aşağı doğru kayarken, rüzgarı yanaklarda hissederken. Hey gidi günler hey, bizde böyleydi karlı günler. Eminim sizlerde de vardır böylesi ve belki daha güzel hikayeler. Sağlıcakla ve doğayla kalın…

 

KARA ÇADIRIN KARA ÇOCUĞU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder