Hiçlik

        Koca koca şehirler içerisinde, kalabalıklar arasında, devasa apartmanlar içinde yapa yalnızız. Hele hele KORONA günlerinde iyice yalnızlaştığımız şu zor 2020 yılı ve zor zamanlarda kendi kendimizeyiz. İstesek de istemekte...

HİÇLİK ÜZERİNE

Yaşamak yerine yiyip içmek yerine, yiyip içmek için yaşamaktayız, günümüzde. “Nefsini kötülüklerden arındıran (maddî ve mânevî kirlerden temizleyen) mutlakâ kurtuluşa ermiş; onu kötülüklere gömen de elbette hüsrâna uğramıştır.” Kültür istîlâsı, nefsâniyeti tahrik eden reklâmlar, lüks ve israfı kamçılayan modalar, televizyon ve internetin menfî telkin ve propagandaları, müthiş bir mânevî erozyon ve kirlenmeyi beraberinde getirmiştir. Kalpler dünyanın esiri, nefisler dünyevi arzuların kölesi hâline geldi, ruhlardaki tatminsizlik hat safhada, maalesef.



Namaz ve orucun farz oluşu gibi, gönülden kibri, hasedi, hırsı yok etmek gerekir. “Sen çıkınca aradan, geriye kalır seni Yaradan” sözünde olduğu gibi nefsi gurur, kibir, haset, hırs vb kötü huylardan kendimizi arındırmalıyız. Mevlana “Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen bir HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl çömleği tutan dışındaki biçim değil içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.” demektedir. Her türlü istekten, duygudan kurtularak, bencilliğin tamamen ortadan kalktığı, en yüksek ruh durumuna erişme hali olarak tanımlanan, Nirvana yada hiçlik durumu, kişinin ölümden sonrası için değil, bu dünyada yaşarken, istek ve arzularını tamamen bitirdiği, ıstırabın ve acının olmadığı, rahatlatıcı bir dinginliğe ulaşma halidir.

Siyah ve beyaz aynı kişilikte birleşir yada insan kendi kendine satranç oynamak zorunda olur, kalırsa; aynı beynin bir şeyi bilmesi veya aynı zamanda bilmemesi, beyaz olarak hareket ettiğinde daha bir an önce siyah tarafken istediği ve amaçladığı oyunu tamamıyla unutması veya beynin bir tarafını kapatıp diğer tarafını açmadaki mekanik aygıtlaşmanın zorluğunu, kendi kendisine satranç oynamayı kendi gölgesinin üzerinde atlamak zıtlığı olarak ifade eder, Stefan Zweig (SATRANÇ). Siyah ve Beyaz olarak ikiye ayrılmayı, hiçliğin altında ezilmemek için kullanmıştır karakterinde.

Kamusal sistem içerisinde herkes birer hiçtir, en küçük hademe veya sokakları süpüren çöpçüsünden en tepedeki amirine kadar. Birebir düşünülünce sistem kimsesiz veya kendisiz olmaz sanılabilir. Ama iyi oturmuş bir sistem de kişiler, geçicidir ve sistemin kendisi daimidir. Kişiler değişse de ya da zincirin halkasının birisi çelik, diğeri bakır olsa da fark etmez, zincirdir mühim olan, bir şeyi bağlama, tutma görevi devam ettiğince sıkıntı yoktur.

Velhasıl yalnız geldik, yalnız gideceğiz, belki ölümümüz birkaç kişiyle birlikte aynı anda olacak ama en nihayetinde konduğumuz tabut ve mezar tek ve yalnız olacak. Tabi hayatın, herşeyin olduğu gibi ölümünde hayırlısı olsun, şu fani dünyada ve mühim olan daimi kalacağımız yerdir, öyle yada böyle burası tamam olacak, biçilmiş olan ömür son bulacak, süremiz dolacaktır. 

KARA ÇADIRIN KARA ÇOCUĞU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder