İledin Dalında

 

İLEDİN DALINDA

 

            Çıkarsın bir iledin ağacına, dallarsın oğlağı, ilerdeki uçtaki, tepeye doğru olan dallardan kesersin ki taze dallar oğlağın, körpenin ağzına batmasın. Daha ileri diye diye en tepelere doğru çıkmışsan, havada rüzgar, poyraz da varsa, zaten hafif hafif sallanmakta olan ağaç üzerinde oluşan ağırlıkla birlikte bir sağa bir sola, yan yatmaya başlar. O yanlara yatışlar öyle bir hal alır ve ritim tutturur ki adeta ruhuna, içine işler. Bir de bakmışsın ki akşam yorgunluktan bitap düşmüş halde yatağa yatıp, yastığa başını koyduktan sonra gözlerini kapatınca, sanki hala daha iledin ağacının dalındaymış gibi sallanır beynin içi ve açarsın gözleri yatakta yatmaktasın, tekrar kapatınca yine başlar sallantı, bir sağa bir sola… Aynı sallantıyı birde Almanya’da yaşadı bu KARA ÇOCUK, nasıl mı? Gelin hep birlikte gidelim, anılardan bir kareye…

 


Göknar ağacı (Abies bornmülleriana … dahası varda şimdi yeter bu kadarı), aslında pek benzerliği olmasa da Ladin ağacı sanılır ve iledin olarak isimlendirilir. Bilenler bilir, Toros Dağlarının doruklarına doğru bu ağaç yaygındır. Pusat Dağı’da bizim oraların Toros Dağı dorukları sayılır ve Armutözü’nden yamaca doğru ağar ve arka tarafa doğru aşmaya dursun, başlar PUSAT DAĞI. Dağın tepelerine, düz düz kırmızı kırmızı, taşlı çağallı koyaklara vardıktan sonra KARAÇUL’nın oralardan biraz daha arka yüzlere doğru gidersen ÜTÜK’e varırsın. Karaçulfanın oralardan başlayan İLEDİN AĞACI, Ütük tarafına doğru gittikçe biraz daha artan popülasyona meyleder. İşte buralarda başlar İLEDİN DALINDA hikayesi. Çıkarsın bir iledin ağacına, dallarsın oğlağı, ilerdeki uçtaki, tepeye doğru olan taze dallardan kesersin, daha ileridekiler diyerek, ağacın tepelerine doğru çıkmışsan, havada rüzgar, poyraz da varsa, zaten hafif hafif sallanmakta olan ağaç üzerinde oluşan ağırlıkla birlikte bir sağa bir sola sallanmaya, yan yatmaya başlar. O yanlara yatışlar öyle bir hal alır ve ritim tutturur ki adeta ruhuna, içine öyle bir işler ki akşam yorgunluktan bitap düşmüş halde yatağa yatıp, yastığa başını koyduktan sonra gözlerini kapatınca, sanki hala daha iledin ağacının dalındaymış gibi sallanır beyniyin içi ve açarsın gözleri yatakta yatmaktasın, tekrar kapatınca yine başlar sallantı, bir sağa bir sola, bir sağa bir sola. Öyle böyle derken hülyalara, hayallere dalmış gitmiş, uyuyakalmışsın…

İşte böyle hayaller hülyalar içinde olsa gerek bir uyanmışız, kaderin cilvesi, ALLAH’ın nasip edişiyle yol düşmüş Almanya’ya. Üniversitenin üçüncü sınıfını, bir yıllığına orada okumak heyecanıyla, Erasmus kapsamında yollardayız. Olduydu olmadıydı derken zamanlar geçiyor, hayat zor, Almanya bu, ateş pahası her şey. Sadece sağlık sigortası 400 Avro, bir berbere gidiyorsun, 24 Avro, gidilir mi gidilmez tabi, saçlar uzattık o vesileyle. Saçlar da hafif bukle bukle öne düşer, bir İtalyan edasıyla yaşayıp giderken, bir Çinli arkadaşım diyorki her sabah, bu saçlarla uğraşmak zor olmuyor mu, kıvır kıvır yapmak için? Tabi nereden bilsin, saçların kendi hali böyle…

 

Günler böyle gelip geçip giderken, dönem başında topluca verdikleri para suyunu çeker. Aynı kaderi paylaştığımız Sedat arkadaşımda da durum farklı değil. Ne yapalım ne edelim derken, Vahdet kardeşimle tanışmıştık oralara ilk vardığımız zamanlar, çok aynı tastan çorba içtik, yemek yedik, iyisiyle kötüsüyle çok şey paylaştık. Ve fellik fellik ne yapacağız, yana yana dönerken, ALLAH’ın bir lütfu ile Vahdet kardeşim birileri var size iş ayarlarız dedi ve sağ olsunlar iş ayarladık. Zaten bir yada iki haftalık olan dersler bittikten sonra çokta vakit kalıyordu ve iyi oldu bu iş meselesi, hem de çok iyi. Kah İKEA’da alışveriş arabaları toparlayıp müşterilere yardım ettik, kah inşaat işlerinde amelelik. Derken birkaç zaman çalıştığımız büyük bir fuar alanı inşaatı var. Kocaman ben diyeyim 50x50m siz deyin 100x100m, ama öyle böyle büyük değil. Yerden yüksekliği bile 20 m.ye yakın.

 

Dediler bir gün, şu tavandaki havalandırma borusunun üzerindeki ve dışındaki tozlar temizlenecek. Haydi çıkın bakalım şu fortlifin üzerine ve alın elinize kovayı, suyu, bezi siz temizleyin. Yerde 2 m yüksekliğinde olmayan fortlif öyle tuhaf bir aletki, altındaki ayakları çapaz çapraz açılarak yükseliyor ve tavana kadar bizi çıkarıyor. Ve orada kumanda edilebilen bir halde, sağa sola, ileri geri hareketler yapabilen bir alet. Buraya kadar bir sıkıntı yok, boruların seviyesine kadar yükseldik, aldık bezleri ele temizle ALLAH temizle. Ama öyle bir durum ki ileri geri, sağa sola hareket ettikçe, aynı İLEDİN DALINDA olduğu gibi sallanıyor, bir sağa bir sola. Az daha sallansa yada içinde korku olan biri olsa kesin düşer. Aynı ritimle 3-5 gün sürdü temizlik işimiz. Ama yine aynı ritimle de akşamları yatağa yatıp, yastığa başımızı koyduğumuzda da beynimizin içi en az 2-3 gün sallandı durdu, bir sağa bir sola. Neyseki BENim ki alışkın eskiden, İLEDİN DALINDAN HAVALANDIRMA BORUSUNA yolculuk böyleydi, bu kara evlatta.

 

Çalıştık, orada burada çalıştık hep, kalan ikinci dönemi güzel güzel okuduk geldik. Kazandık, yedik içtik. Ve şükür ALLAH’a ki geldiğimizde 2-3 bin Avro kadar kazanılmış, birikmiş paramız vardı. Hangi üniversite öğrencisinin vardır cebinde o kadar parası. Hatta insanlar öyle bir yapıda ki, çocuk ne yapsın oralarda, kötü yola mı düşsün, diyenler çok fazla, hem de çok. Tamam aç susuz kalmasın ama biraz da bırakın ayağı üzerinde durmayı öğrensin, sonuçta eğitim-öğretim…

 

KARA ÇADIRIN KARA EVLADI

KARAyolcu Orman Mühendisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder