Sehir Tarımı / Tarımcılığı

ŞEHİR TARIMI / TARIMCILIĞI

 

Kır kökenli şehirliler başta olmak üzere, günümüzde özellikle şu son zamanlarda ki korona, covid-19 pandemi süreci de kıra yönelimin geliştiğini gösterdi. Söz konusu zor süreçte kırdan kente göç olarak, 1960’lardaki sanayileşme ve şehire göç olarak başlayan sürecin tersi olarak, çoktan beri söylenen, kıra-kırsala geri göç olarak dönüşün başlangıcı olarak yorumlamak mümkün. Kır ve köy kökenli, sosyal güvence, sigorta, iyi ücret, ekmek kapısı, çocukların okulu vs sebeplerle şehre göçler sanayi devrimi sonrası artmış, günümüze kadar artarak gelmişti. %40-50 olan kır, köy nüfusu azalarak devam etmiş ve günümüzde %10’un altına kadar düşmüştür. Fakat bu zorlu süreçte, kırdan kente gelen nüfusunda etkisiyle şehirde daha kozmopolit bir demografik yapı oluşmuş, keşmekeş bir hal almıştır. Kırsaldan göçerek gelen insanlar, şehre ayak uydurmakta zorlanmış, iki-üç nesildir şehirde olmaya, tutunmaya çalışan haliyle yeni yeni uyum sağlayabilmişlerdir. Bu uyumsuzlukta ekonomik etmenler çok büyük rol oynamış, zaten karın tokluğuna olan geçim sıkıntısı, şehirde şehir kökenli insanların da baskısıyla, çekilmez, katlanılmaz bir hal almıştır. Şehre gelip, efendilerin ağız kokusunu çekmektense, köyde kendinin efendisi olma isteyen grupta azımsanacak boyutta değilken, dönse nereye dönsün, şehre gelirken sattığı evi-köyü, tarlayı-tapanının etkisiyle dönebileceği ne yüzü, ne de bir yeri kalmamışlığın vermiş olduğu sıkışıklığın etkisinde olan insanlarda çok fazla vardır.

 

Kırsaldan kente göç, kırda çadır yıkımı yaparak, elde avuçta ne var ne yok satılarak başlandığında, öylesi gerekir, sonuçta şehre ilk gelindiği zamanda bir yere tutunana kadar, ana ihtiyaçlar karşılanmalıdır ve kır kökenli birisi için bu, hiç de azımsanacak bir sermaye değildir. Bu sermayeyi elde etmek için ömrün yarısı gitmiştir ama yeni umutlara yelken açma vakti gelmişse, akacak kan yerinde durmaz… E sonuçta çoktan beri yazdığım gibi, kır kökenli birinin yıllık kazancı normal çalışanın bir yada en fazla iki aylık maaşı kadardır ki, kırda emeğe paha biçilmediğinden, emeğin karşılığı aranmaz, yiyip içtiğine, ömrü geçirdiğine, hayat yaşadığına sayarlar… hal böyle olunca olmayan sıfırı tüketerek gelinen kentte de hüsran yaşar, kır kökenli bir kişi, tabi ALLAH yürü ya kulum demediyse ve malum herkesin de çok iyi bildiği gibi yürü ya kulum, öyle durup dururken olmamakta, çok laf yalansız, kazanç çokluğu da haramsız olmaz. Hal böyleyken hayat bir tekme vurmuştur, bir tekme de kent, şehirdekilerden yer kırsallı. Bir masal vardır ya;

Adam kıyıda oturmuş, elinde oltası öğleden sonra siestasını (bir nebze çalıştıktan sonra saat 10:00, 12:00 veya 15:00’de yapılan kestirme, uyuklama yada göz dinlendirmesi) yapmaktayken, oradan geçen zengin birinin seslenmesiyle kendine gelir, hafif uykusundan uyanır. Zengin adam sorar keyfindeki adama, hayırdır niye böyle miskin miskin oturuyorsun? Balık tutan ya ne yapayım diye cevabı üzerine, daha çok balık tut, bir kayık al, sonra daha çok balık tutar, balık pazarına götürür, satarsın. Daha sonra kazandıklarınla daha büyük bir balıkçı teknesi alırsın, daha sonra gemi, daha sonra filo, balıkçı restoranı, balık mağazaları zinciri vs derken en sonunda yapılabilecek, uçsuz bucaksız sonu gelmez nefsin kölesi zengin olmuş bizim sisestacıya ZENGİN adam, son noktayı koymuş. İşler tıkırında yürür, sende emekliliğe ayrılır, gelir böyle bir yerde miskin miskin oturur, elinde oltanı alır balığını tutar, siestanı yaparsın demiş. Eee öyleyse, o kadar uğraş niye, ben zaten balığımı tutmuyor, siestamı yapıp, keyfimi sürmüyor muyum?

Velhasıl, uzun lafın kısası, sehre gidip, üç kuruşa talim edecek köylü kardeşim, oraya gidip elin ağız kokusunu çekerek mutsuz olacağına, köyünde kalsan, davarını, ineğini, koyununu gütsen, otlatsan, tarlanı sürsen ALLAH ne verdiyse, aç ve açıkta olmadan, kendi açlıktan nefes kokunla yoğrulup, yuvarlanıp gitsen, daha iyi değil mi? Neye böylesi politik, siyaset üstü konulara çok girmeyelim. Bizim işimiz de değil, en azından şimdilik…

 

            Şehre göçüp gelmiş kır kökenli insanlar için, sadece evlerin, dairenin içleri dört duvar değil (kendimden biliyorum), caddeler, sokaklar, yollar, kaldırımlar kısacası her yer dört duvardır. Hayat çekilmez bir hal alır. Nerede o eski dağ, taş, orman, kırlar, uçsuz bucaksız düzlükler, altından ırmaklar akan cennet köşeleri, birer vaha, hayal olur kalır, şehire göçmüş gelmiş kır kökenli kardeşime şehir. Adeta çölün ortasında susuz kalınca bir kova su görmüş seyyahın keşmekeşliğini, sarhoşluğunu yaşar. Zaten zemin veya kot altı bir evde zar zor kirasını öder, güneşin doğuşu ancak hayaldir, karşı tepelerde koşuşan (tingişen) kuzular, oğlaklar, körpeler yalan olur. Pencereye güneş ancak öğleye doğru vurur, oda bilmem 3. veya dördüncü ayrı pencereden yansımalı olarak ve o dağlarda tingişenlerinde yansıması gelir ki. bunlar da yine çatılarda olan çanak anten, baca vs.nin yansımasıdır, bir benzetme, yansımadır ve bir seraptır yani…


….02.07.2020…

Devamı gelecek…

 

KARA ÇADIRIN KARA ÇOÇUĞU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder