KARA
KURU KAVRUK - 1
Yediği ne olaki, büyüme çağındaki bir çocuğun, birde yaktığı çok çok fazla, boyundan büyük işlere kalkıştığından, yaptığından, yapmak zorunda kaldığından, olan üç kuruşluk enerjiyi yakar, diyerek nokta koyduğumuz serinin ilk yazısına devam edelim. Devam edelim ki, yardım edecekler, kime ne yardım yapacağız diye yanıp tutuşur, ta uzak diyarlara, tanımadığı bilmediği yerlere ve kimselere dökünürken, içerdeki yoklukları, yoksullukları görsün, bilinmezlikleri gösterelim. El avuç içe yumulur, dirsek içe bükülür derdi BABAm TAT MOĞMED hep, onun dediği gibi önce içeriyi halledelim, dışardaki kardeşlerimiz de olsun, tamam büyük ülkeyiz, diğer mazlum milletlerinde öncüsü, abisiyiz ve kardeşlerimizin yarasını sarmalıyız ama iki gün sonra çok zorda kalsak hangi millet, devlet bize yardım eder acaba. BENce kendi cennet yurdumuzdan, aziz milletimizden, CAN KARDEŞLERimizden başka ne bize yardım eden olur, nede kucak açan bir ülke, hatta hepsi sıraya geçer, bir tekme de biz vuralım diye. Neyse bu ve başkaca konulara çok girmeden, BİZ kendi yolumuza devam edelim, konumuza bakalım…
Kara
Kuru Kavruk, özellikle Lise yıllarından, üniversite 1.inci hatta 2.nci yılına
kadar çok zordu hayat. 2000’li yılların başını düşünün, Üniversite’ye yeni
başlanmış. Hatta durun daha evvelinden başlayalım, o zamanlara adım adım
gidelim. 90’ların ortası, hasbel kader girilen meslek liseleri sınavında,
Silifke Anadolu Ticaret Meslek Lisesi kazanılmış, gitsin mi gitmesin mi derken,
önde bir örnekte (Zilli Kiya Apdil emminin oğullarından Ahmet abi orada
okumaktadır) var, kazanılmış bir hak ve daha meslek lisesi ayrımı, dezavantajı
yok. Ki 1999-2008’lere kadar geçen süreçte bir İmam Hatip sevdasına nice gencin
başını yaktılar ki, mağduriyetler diz boyudur ve varsa bir hak, kendi adıma hiç
birini helal etmiyorum. Okul iyiymiş, iyiyi kötüyü de ayırt etmeye, çok da ne
akıl erer, ne de yakın çevrede aklı erenler, yetirmeye bizlere yol göstermeye
gayret eder. Çok çok yakında da çok fazla kimse yoktur zaten, varsa da bizlere
faydası yoktur, yol göstermez yada bizleri tanımaz. Velhasıl kazanılmış,
gidilsin ile birlikte köy dışına o zamana kadar çıkılışı bir elin parmağını
geçmemiştir. Hayat tecrübesi, sıfır. Birde şimdiki kadar imkan vs yeterli
değil, köye bir otobüs sabah gider akşam gelir, onunla gidilip gelinecek
denilse, mahalle köyün içinden uzaktır, öyle olsa dahi her gün gidip gelmeye ne
para yeter, ne de mecal kalır. İkindi saatinde biten okuldan sonra, akşam otobüsün
kalkış saatine kadar ne yapılacak o yaban ellerde, Silifke’de… O seçenek hiç
düşünülmedi, gidildi okula kayıt yaptırıldı. O ilk günün kayıt anısını ayrıca
yazarız. Kalınacak evdir şudur budur derken, bir baktık ki, aynı dönem başka
bir okula kayıt yaptıran Hayrullah ile bir ev tutulmuş, Sayağzı’nda, Su Büklümü’nün
orada, Köse Kocanın evinde, 1 oda 1 mutfak. Yerleşti, malzemeydi, olandı
olmayandı, alıştıydık olduydu derken bir bakmışız HAYAT KOŞUŞTURMACASI denilen
kocaman girdabın içindeyiz. Hazırlıktı, birdi, ikiydi derken bir bakmışız bitti
LİSE. Çok şeyi anlayıp, farkına varsak da, anlamasak da zordu, kolaydı derken
geçiyor. Hükmedilemeyen, durdurulamayan veya ileri-geri alınamayan şeylerden
birisi, biz zavallı insanoğlu olarak, zaman, hem de geri getirilemeyen haliyle,
iyi yada kötü haliyle…
Lise
zamanları zordu ama bir vardı bir yoktu sanki. Akılda kalan haliyle, boşa
masraf olarak görülen, söylenen haliyle, kel Tat Moğmed boşuna masraf eder, bu
kel kara kuru kavruka. Çok öyle diyenler vardı, yakın yada uzaktan. Lise bitti
ilk sefer puan geldi, ÖSS sonucu olarak, durum çokta iç açıcı değil ve herhalde
boşa masraf diyenler haklı çıktı, çıkıyor derken. KARA ÇOÇUK olarak, bizde hem
ekonomik durumlar hem de başka şartlar açısından bakınca, bıraksak, ara versek.
Ve bir yıl kadar malı mülkü biraz daha değerlendirsek, o seneki oğlakların, en
azından erkeklerini beslesek, kurbana daha değerlenmiş haliyle satsak ve
fazlasıyla dershanedir şudur budur, bir daha zorlasak diyerek, olurdu olmazdı
derken, hatta hapını, ilacını şuyunu buyunu ayarlamıştık. Ama BABAm belki
ileriyi gördü, belki güven veremedik, belki oralarda kalırsak onlardan farkımız
olmaz mı dedi, ne etti, ne düşündü bilmem ama bir gün bir baktık, hop oğlaklar
satılmış. Kaderdi bunun adı, şimdi düşününce iyide etti, iyiki de satmış
diyoruz, ardından bir kat daha minnet duyuyor ve şükrediyoruz ALLAH’a ki, yeri
mekanı cennet, ruhu şad olsun ve günahları affolsun. Satılmasaydı oğlaklar ve o
sene beslesek, bir başlasak o işlere, belki kazanacaktık o zamanlar için ama
ilerisi, bugünler için oralarda kalıp gidecek, o günlerden çok farklı olmadan,
yokluk, zorluk içinde hayat sürmeye devam edip gelecektik. Nasip kısmet işte…
Beslenecek
oğlaklar satılınca biz bir daha niyetlendik, biraz daha yoğunlaşıp sınavdı,
olduydu olmadıydı, boşa masraftı, filandı fistikandı, gel zaman, git zaman,
sınava girildi. Sonuç beli oldu, tercih yapıldı, Tercihlerin içinde bölümden
dolayı bölüm tercihleri ilk sıralarda ama sondan ikinci Orman Mühendisliği var
ve sonuncu tercihte Veteriner Hekimliği. Hiç unutmam, abimle ekin dereriz,
kendi kendimize konuşurken şakasına, Mühendis Bey, muhebbeti yapıyoruz. Ama
öyle gayri ihtiyari, hem de ne mühendis, o zamanlar oralarda, köy yerinde çok
moda bir hikaye. Köyden birinin bir yerinde yaşayan kadının oğlu okumuş, doktor
olmuş, hakim olmuş her ne büyük meslekse hak edip, kazanıp ünvanı gelmiş anasının
yanına ve ana bak okudum, Kaymakam oldum demiş. Tabi köy yerinde çok meslek
bilmez kadın, çok çekiyor ormancılardan. Gelen ceza yazıyor, aleti edevatı,
davarın oğlağın bir kaçını alıyor. Velhasıl çok çekiliyor Ormancı’dan ve kadın
diyorki oğluna, “ay oğlum az daha okuyup bir ormancı olsaydın”. Nereden bilsin
teyzem, kaymakam ormancıların üstü… ve bizimki de kendi kendimize şakalaşmamız Mühendis
Bey, hem de Ormancı’nın üstü olan mühendis.
Sonuçlar
açıklandı, işten güçten fırsat bulup bakamıyoruz biz. Postaya verilmiş ve posta
gelmiş köye, kim görmüş kim görmemiş sonucu bilmem. Denk geldiğim bir yerde,
boşa masraf diyenlerden birisi, hayırlı olsun, kazanmışsın, neydi ne değildi
derken, hiç aklımızda olmayan, tamamen çıkıp gitmiş yada o an için unuttuğumuz,
Mühendislik olmuş. Mühendis Bey şakası gerçek mi oluyor? Nasıl olacak, köyün
dışına ilçeye, liseye giderken ki, tedirginlik hatta daha da fazlası. İle,
Mersin’e gittiği 2-3 yokken, İl dışına, Bölge dışına, bambaşka yerlere,
diyarlara, memleketlere nasıl gidilecek. Orası neresi, kim çıkacak karşımıza,
neler bekler bizi. Bu yokluk içinde oralarda nasıl edilecek, yapılacak, yaşanacak.
Büyük bir boşluk. Kara Kuru Kavrukluk, bizim genlerimize işlemiş, yokluğun
vermiş olduğu yoksunluk ile kavrulmaya, cebelleşmeye devam…
KARA ÇADIRIN KARA EVLADI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder