Yokluk

YOKLUK ÜZERİNE
  Çoktandır yazmak isteyip fırsat bulamadığım bir konu gündemimde. Fakirlik, yokluk üzerine, hani derler ya çok fakirdik, fasfakirdik, tamda bu konu demeye çalışacağım. Sahanda şekerli suyla  bir öğün yemek...
 Konunun özünü verdim. Ama öze bakmayın, detayı da dinleyin. Fakirlik gerçekten fakirlik, hani varlık içinde yokluk mu? Hayır, gerçekten olmadığından yokluk, eskiler bilir hele o 40lardaki kıtlığı çekenler iyi bilir. Karınca yuvalarını kazıp, kalburla toprağı eleyerek ayırdıkları buğdayı un, bulgur yapan günleri görenler. ALLAH'ım o günleri tekrar yaşatmasın, şimdilerde o kadar bolluk, bereket varki, maşALLAH her mevsim her şeyi taze taze bulabiliyoruz, hatta o kadar ileri gittik ki artık kışlık birşeyler (salamura, rende, kurutma vb) hazırlamaya gerek görmüyoruz. Neyse çok dağıtmadan, yokluğa dönelim ama dediğim gibi kıtlıktan dolayı yokluk değil fakirlikten dolayı yokluk.
 Biz yörüklerde, kara çadırın kara çocuklarında ekmek bakkaldan alınan somun değil, evde kendi ununla yaptığındır. Çok yaygın olarak bilinen ev ekmeği, köy ekmeği olarak yuvarlak şişkin ve büyükçe olan somun şeklindeki değil, bazlama dediğimiz normal şehirlerde bulunabilen bazlamadan daha ince lavaş vari bir ekmek. Canan KARATAY'ında dediği gibi daha sağlıklı olanı. Hanedeki kişi sayısı ve yapacak eleman çokluğuna göre sabah öğle akşam veya sabah-akşam olacak şekilde iki veya üç defa sac kurumu yöntemiyle kişi başı 2-3 adet olacak kadar atılan bazlama sıcak sıcak yenir veya sabahtan atılmışı (atmak dediğim yapmaktır) yenir, öğle veya akşamında duruma göre. Ki bazlama oklava yardımıyla senit denilen tahta üzerinde açılıp, şiş denilen yassı bir alet yardımıyla sac üzerinde 3-4 kez çevrilmek suretiyle pişirilir. Yada iki-üç hafta yetecek kadar daha çok öğle ve akşam yemeklerinde tüketilen şebit dediğimiz yufka yapılır, oda bazlamanın daha incesi, bir yanından bakınca öte yani gözükecek baklava yufkası gibi olanı daha makbuldür ve geniş halidir. Pişirilen yufkalar üstüste istiflenip üzeri kapatılarak muhafaza edilir, yeneceği zaman hafifçe ıslatılıp, sofra içine sarılarak suyunu alması beklenip, sonrasında da gözleme usulü katlanarak tüketilir. Ki sıcak bir yemeğin yanında yenebilecek en güzel ekmek çeşididir. Velhasıl yoklukta bazlama yapmak için kullanılan buğday unu bulunamadığı zamanlarda, köpek yiyeceği (yal) veya keçilerin sağımı-sulanması sırasında yemine veya suyuna katılan arpa unu kullanılır. Ve arpa unundan yapılan bazlama daha özsüz olup yeterince lavaşvari inceltilemez, dahası tadı biraz daha yavan olur. Ama yapacak birşey yoktur. Eşeğe çuvalı yükleyip, 8-10 km gidip buğdayı öğütücek kimse yoktur, hatta öğütülecek buğday yoktur. Fakirlik yokluk böyle birşey, vara her zaman çare bulunur ama yokluk öyle mi, yok işte daha ötesi var mı?
Ekmeksizlik çeker kara çadırın kara çocukları, öyle akşamdan yada sabahtan kalmış ekmeği yemeyen, bayatlamış diye atanlar varya çok değil iki üç gün bunu yaşasa, anlar neyin ne olduğunu. Bırakın yanına katığı ekmek yok, zaten ekmek varsa katık bulunur. Keçiden çıkan süt, ayran, peynir veya avluda yetişen kabak, karpuz, bağdan koparılmış bir salkım üzüm veya bir kase pekmez olur katık size. Yemek yapacak hiçbir şey yoksa, kalmamışsa hayvanların giremediği ekin, nohut veya avlu içinden toplanmış bir demet semiz otu, gıvışkan, sirken böreklik içi olarak kavrulur ve gözleme gibi pişirilir ve alın size katık, bundan güzel yemek olur mu? Ama olmadı mı olmaz katık da, fakirlik işte. Şimdilerde serpme köy kahvaltısı diye envai çeşit kahvaltılıkla donatılmış masalar veya köy usulü tavuk diye lokantalarda satılan, tavuk, mantar, kaşar gibi 3-4 çeşit yemek malzemesinin katılması ile yapılan yemekler varya, hangi köymüş diye sorası geliyor insanın, herhalde yurtdışı köylerden bahsediliyor. Bizimkilerde peynir varsa tereyağ olmaz, onlar varsa zeytin olmaz, öyle yeşil, siyah, çizik ayrı ayrı değil ha, tek bir türü. Olmadı mı olmuyor arkadaş, yokluk bu işte. Çok şükür şimdilerde herşeyimiz var, yediğimiz önümüzde yemediğimiz dolaplarda. Yoktu eskiden katık yapacak birşey bulamayıp Karaçulfa (pusat dağında bir su kuyusunun adı) nın suyunu sahanda (dövme büyük tabak) şekerle karıştırıp çok yemek yediğimizi hatırlıyorum. Hatta komşunun biri gelip görüp ve diğer komşulara karaçulfanın suyuna şeker atmışlar yemek yiyorlar diye konuştuğu daha dün gibi çınlar kulağımda. Böyledir kara çadırın kara çocuklarına hayat, bazen acımasız bazen kahpe, öyle altın kasede sunulmaz hiçbir şey. Yaşayan bilmez bunları, anlamak için yaşamak gerek. Yaşanmasada görelim azda olsa elimizi vicdana koyup düşünelim. Hiç değilse şükredelim halimize, yaşayan içinde hatırlayalım ve daha bir sıkı sarılarak hayata ve sevdiklere aşkla sevgiyle birlik beraberlik içinde yaşayalım hayatı, ötekileştirmeden, hak-hukuk gözeterek, kimsenin canına malına ırzına namusuna göz koymadan, kardeşçe, müslümanca, dostça yaşayalım. Velhasıl kelam yoklukta var fakirlikte bu hayatta, bilmesekte, gitmeyip görmesek de bir köy var uzakta, bir hayat var uzakta, hatırlayalım bilelim. Öyle çok çok uzak diyarlara değil, yakınlarda dahi var. Selam ve duayla, hoşça, dostça kalın. Var olun... 07.12.19
KARA ÇADIRIN KARA EVLADI

2 yorum:

  1. Karacadırın karaçicuğu i günler zor günlerdi ana yinede güzel günlerdi. Çünkü komşuluk vardı, akrabalık vardı. Akşam oturmaları vardı, komşular sıraya konulur bugün hangi komşuya gitsek... Yarın hangi akrabaya gitsek.... Ana şimdi öylemi. Yolda sokakta birbirinizi görsek ya tanimayiz yada tanimamazlıktan geliriz. Ancak bayramları köyde bulunan anne babayı ziyaret arta kalan zamanda 3_5 akraba siyareti. İşte hepsi bundan ibaret. Yani demem o ki hayat standatlarimiz zenginleşti ama insanlığımız yok oldu. 08.12.2019 Mersin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle zor ama güzel günlerdi, zorlukları yazmaya çalışıyorum şimdilik. Zamanla başka yönleride olacak. Amaç hatırlayalım, yaşatmak veya böyleside varmış dedirtmek. Tşkler ve slmlar...

      Sil