SICAK
DENİZLER
Gidilmez yerler, aşılmaz dağlar, geçilmez
yollar, ulaşılmaz yalçın kayalıklar, sıcak denizler. Bir göçmen kuş misali, ne
vakit kar yağar, soğuk düşer, kırağı vurur; gönül gitmek ister, savrulmak
soğuğun, kışın, kırağının olmadığı, denizin, kumun, kumsalın ve en önemlisi de
sıcağın olduğu yerlere doğru… Şu yaz gelsin vallahi billahi bir saray
yaptıracağım, yaz geldiğinde ise her çalı-ağaç dibi bir saray diyen bir köpek
edası yada tarihte anlatıldığı üzere hep sıcak denizlere inme emeline sahip ve
bundan hiç vazgeçmemiş, kış aylarında yada sonbaharın geç, ilkbaharın erken zamanlarında
dahi Antalya’ya veya memleketin başka köşelerine geldiğinde, kuma-güneşe hasret
Ruslar misali.
Soğuğun kemik iliklerine kadar hissedildiği
bu kış günlerinde soğuk yerde yaşayan herkesin hayalidir herhalde; Akdeniz kenarında,
sıcağın bunalttığı zamanlarda, bir akarsuyun denize karıştığı bir koyda,
mermerden bir masa-sandalye atmışsın denizin içinde gölgelik bir yere ve
hafiften serinlik ayaktan bacağına doğru hissediyor, bir taraftan da soğuk bir
karpuz veya meyve tabağı önünde yada elinde keçi sütlü bir dondurma, efil efil
esen bir meltem… Hişt daldınız gittiniz yahu, uyanın arabadasınız ve cama vuran
öğlen güneşinin ışıltısı ve meltem de kaloriferden gelen fanın ısısı, gözlerde
mi kapalı? Yapmayın kaza olması an meselesi ve şu camdan gelen güneş ışığına
azcık kolunu bacağını gererek açan bir kurbağa yada kaplumbağa edasıyla gerinin
ki, azıcık ısınasınız.
Hava soğuk mu soğuk, dışarda olsan güneşin (ancak
öğle saatlerinde azıcık kendini gösteriyor, haftada bir yada en çok iki gün,
sanki Karadeniz) kendine faydası yok, hafif esintili bir yerde ve gözün, kafan
açıksa donuyorsun, sis çökmüş 3 metre öndeki karaltının ne olduğu belli değil
ve sisle birlikte soğuk 3-5 kat daha etkili değdiği tende. Kapatsan nereyi
kapatacaksın, hani diyorlar ya soğuğa çözüm varda, sıcağa yok. Bence
yanılıyorlar ve öyle diyenler gerçek soğuk görmemiş, gidin Kars’a, Ardahan’a ve
bakalım bulabilecek misiniz soğuğa çözüm? Kapatsan yüzü-gözü, kalın kalın
giyinsen nolacak, için donmuş bir kere. Esen donduruyor, düşen donuyor,
değiyorsa ele yüze parçalıyor, çatlatıyor herşeyi.
Bir hikaye anlatayım, müsaadenizle. Düşünün
sonbaharın sonu, kış geldi gelecek, Mersin’den sıcacık yerden gitmişsiniz
Kars’a Diyarbakır, Van üzerinden, son durak Iğdır ve oradan inip aktarma
yapılacak. Ama bir iniyorsunuz Iğdır’a, baktınız Türkçe konuşan yok garaj
çevresinde ve insanın aklından yanlışlıkla İran, Azerbaycan veya Ermenistan bir
yere mi geçtik diye düşünmeden edemiyor. Neyse zar zor anlaşıyor ve Kars’ta
böyleyse işimiz zor diyerek düşünerek gidiyor ve varıyorsunuz Kars’a, neyse ki
öyle değil, Doğu’nun güzel yerlerinden Kars, FarSAKlar ilk gelip bu bölgeye
yerleşmiş daha Alparslan Anadolu önlerine gelmezden önce ve sonrasında güneye
Tarsus-Taşeli yöresine yerleşmişler, ondan mıdır nedir daha iyi Kars. Doğuluk,
en ücralık yer olması dışında çok bir sıkıntısı yok, tabi altyapı sorununu ve
şehrin içinde gezen kaz sürülerini saymazsak. Altyapı demişken şöyleki, yağmur-kar
yağıyor çamur her yer veya kuru hava esinti varsa toz toprak şehrin hemen
merkezinde bile. Bir tane yaşlı amca “ben bizimkilere kızmıyorum oğlum, Ruslara
kızıyorum. Şehri yapmışlar, bırakıp gidip sonrasında gelip bir daha bakmamışlar”
demişti. Gerçi bu dediğimde yaklaşık 10 yıl öncesiydi, belki değişmiştir
şimdilerde. Birde başında çobanıyla birlikte kaz sürüleri var her yerde, şehrin
göbeğinde dahi dolaşıyor, çok tuhaf gelmişti ilk vardığımda. Ve son olarak en
çok tuhaf gelenlerden birisi de ana caddeden geçen lastik paletli tank veya
diğer askeri araçlar, sık sık geçerlerdi, güvenlik ve asayiş anlamında olsa
gerek. Kars’tan soğuğundan başka arta kalan bende, Ankara’ya kadar birkaç arkadaşla
(tabi olarak Erzurum, Erzincan ve Sivas’ta bıraktıklarım dışında tek kalmıştım
gruptan) birlikte yaptığım ve 33 saat tren yolculuğu kaldı. Hikaye miydi, ne hikayesi yaşanmışlık...
Kemiğin iliklerine kadar işleyen soğuğu
Kars’ta yaşadım ve anladım ki, hep söylenen soğuğa çözüm bulunur tezi yanlışmış.
Öyle soğuk oldu mu, bulunmuyor. Kasım sonu yağan azıcık sulu kar soğuktan
donuyor ve 50-100 adımlık misafirhaneden daireye gitme mesafesi, kat edilemez,
yürünmez ve bitmez-tükenmez denecek bir hal alıyor. Hal böyle olunca insan ilk
maaşını, kalın bir parka mont ile bot vb kışlık malzemelere yatırıyor. Hani ilk
maaşımla ben bugünlere getiren anama-babama bir şeyler aldım, yaptım diyenler
var ya, biz kara çadırın kara çocukları onları çok olmuş (daha 6-7
yaşlarındayken bir veya yarım günlük yevmiyeye gitmiş ve almışızdır kendi
halimizce, lise ve üniversite de yarı veya kısmi zamanlı çalışıp kazandığımız
veya aldığımız burslardan yaptığımız birikimlerden ana-babaya harcadıklarımızı saymayız
bile) yapmışızdır. Velhasıl böylesi soğuklarda kendini buğday ambarına düşmüş
hayaller kuran tavuklar misali insan, kumu-güneşi-denizi düşler, düşler ki
katlanılır bir hal alsın hayat. Ve sıcak denizlere inme hayalli Ruslar gibi Akdeniz
özlemi çeker kışın bu en soğuğunda. Bu düşüncelerle yeni yıla ramak kalan şu
2019’un son günlerinden herkese şimdiden mutlu yıllar diler, 2020 yılında; hanelerimizden
mutluluk, huzur, sağlık eksik olmayan, hakkımızda hayırlı olan kadar her şeyin
gönlümüzce olduğu ve helalinden bol kazançlı bir yıl olması dilekleriyle.
Selamlar. 24.12.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder