NEREDEN NEREYE

NEREDEN NEREYE...
Daha okula başlamadan, fotoğraf çekinmek için özel ortamlar hazırlanıp güzel pozlar vermek, yabancı bir turistin okul duvarında poz veren çocukları (ayakta lastik pabuç, arkada sıkmanın son lokmasıyla) ve ne vefaki çıkartıp ta bilmem nerelerden postayla göndermeden, hayatı boyunca şehir dışına çıkmamış birinin bilmem kaç şehir uzağa ta Trabzon’da okuması, Tekirdağ'da askerliğe ve kim derdi ki önce Kars DSİ'de sonrada Ankara’da KGM'de çalışacaksın... Deseler inanmazdık ama arkaya dönüp bakınca olmamış değil. Nereden geldiğini bilerek geldiğimiz yerin aydınlattığı yolda doğruluk, dürüstlük üzerine  kurulan hayat, Çok şükür ALLAH’ıma hamdolsun....
     KARA ÇADIRIN KARA ÇOCUĞU diye başlamak isterdim söze, kısa bir özet geçeyim istedim, söze başlamadan önce. Kara çadırın kara çocuğu, nedeni, ilk orada açmışım dünyaya gözlerimi. Sene 1981, süt döküm zamanları der anam doğumu tarif ederken, oda tahminen Mart 15’ten Haziran 15’e kadar bir süreyi kapsıyor ama 1 Nisan yazılmış kütüğe. Bir bahar gününün öğle saatleriymiş hikayenin başlayışı. Öyle günümüz 4 4lük muntazam ortamlarında doktor ebe, hemşire vb herşeyin  olduğu ortamlara inat kara çadırda kıl çulun üstünde bir komşunun yardımıyla (o yüzden biz ebe deriz baba anne veya anne anneye)  rahmetli  babamın kucağında açmışız gözleri (yerden ilk kaldıran da toprak ebesidir bizde, dolayısıyla babam hemde toprak ebemdi). O yüzden midir nedir bilmem ama huy, karakter vb birçok yönden babama benzerim, en azından anam öyle söyler... Velhasıl ondan derim kara çadırın kara çocuğu kendime daha çok ve ondan olsa gerek içimde özlemdir hep kara çadırda yaşamak, dağlarda özgürce dem vurmak hayata...
     Bütün hayalleri kara çadırdadır, sadece gözünü orda açmakla kalmamış ilk 25 ve üstü bir yılı oralarda geçmiştir. Okul öncesi hayatı hep çadırda geçmiş, bir yörük çocuğudur hemde konar göçer bir yörük. Bir sezon bir yurtda başka bir sezon başka yurtda. Mecbur hayvanlar varsa geçim kaynağın işin gücündür onların bakım, besleme, büyüme vb bütün ihtiyaçları yörüktedir, öyle haftasonu, bayramı, tatili yoktur yörüğün hatta daha da ilerisi hastası olmaz, acıkmaz, susamaz hani Türk askerine derler ya, o cinsten... Daha da ağırı, niye mi? Askerlik nöbeti vardır, izni vardır, tatili vardır veya öyle yada böyle biter ama yörüksen o uğraşın bitmez ve şafak atmaz tabiri caizse...
     Konuyu çok dağıtmadan devam edelim. Dedim ya gözleri açtı KARA ÇADIRda, kara çulun üstünde, birde neden karadır bilirmisiniz? Kara kuru birşeydir de ondan, Pele misali... Okul öncesi dönemi hatta ilk ve orta okul çağları da çadırda geçmiştir. Öyle şimdiki çocukların servisle gidip gelip sonrada çok yoruldum, baba çok karanlık niye bu kadar erken kaldırdın, oruç mu tutacaz demelerine inat biz sadece 1 saate yakın yol yaparak gider akşamda aynı şekilde gelirdik, onunla da kalmaz üzerine birde ağılda, kuzlukta oğlaklar bizi beklerdi, öyle oyuna dalıp geç gelme lüksümüz olmazdı, olamazdı. Öyle yapsak hayvanlar aç kalır yada ağılı yarıp komşunun bahçe yada tarlasına girse, ömrü billah komşuya çalışsak ödeyemezdik borcu... Ancak oyunları gidip gelirken koşturmacayla oynar, sadece oyunla kalmaz derslere bile çoğunlukla öyle çalışırdık. Çünkü akşama gerçekten pil bitmiş, enerji kalmaz ve kalsa bile, elektrik, lamba vb yeterince olmayınca yeterince ders çalışmaya, ödevleri yapmaya fırsat olmazdı. Bizim için okul tatildi, haftasonu veya yaz tatili değil, iş zamanıydı bizim için tatiller... Diyorum ya hep şimdiki çocuklar, gençler çok şanslı. Hemde ne kadar çok...
   Okul öncesini de anlatalım biraz. Daha anne baba diyemezken başlar uğraş, sorumluluk. Varsa küçük kardeş ona göz kulak olmak veya ev beklemek veya oğlaklar otlarken yanında durmaktır hayatın başındayken görevlerin. O kadar küçüklükte başladı ki, daha olmayan spor ayakkabının bağını hatta pantolonu tişörtün üstüne çekemiyordum al bu oğlakları otlat gel dediklerinde ki ben biraz şanslıydım çünkü benden 5 yaş büyük abla ve 10 yaş büyük abim var. Ama her iş gücüne ihtiyaç olur o hayattan 3-5 yaştan 75-80’e kadar. Kuzluk ağzı beklenecek, oğlağın başında durulacak, süt sağarken keçi başı tutulacak, ev beklenecek, içmeye su getirilecek, deste sap üstü taşlanacak... Daha neler neler, bir çırpıda aklıma gelenler bunlar... Velhasıl ilk oğlağı güt dediklerinde daha iz bilmez yol bilmezdim ve hiç unutmuyorum kaybolmuş ve sonra başkalarının yurtları, köpeklerini görüp, göçün ilk indiği yeri hatırlayıp öyle bulabilmiştim evi. Hayvanlar benden önce gelmişti tabi. İlk yevmiyeye gittiğimde 7-8 yaşlarında ve ikindiye kadar üzüm toplayıp komşuya 12 lira almıştım, keşke şimdiki aklım olsa 3-5 lirasını hatıra saklardım ama o zamanlar nereden bileceksin hatıra nedir anı nedir! Ee öyle olunca pekde gelişemiyor vücut ve kalıyor kara kavruk, ufak tefek birşey. Düşünün orta okul bittiğinde 1,29 cm.ydi boy, boy sıkalasında en düşük 1,30 vardı da öğretmen oraya yazmıştı. Hayal edebiliyorsunuz değil mi? O kadar iş yüklenir, günlük en az 6-7 km yol yapar da ve beslendiği gıdalarda belli, boy yapar, gelişir mi insan? Zaten yapıda ortada...
     Dedim ya şimdiki çocuklar çok şanslı, akşama kadar yatış, sadece onlar değil tabi hepimiz öyleyiz. Kapının önünde servise bin, yemeği katığı, kılığı kıyafeti her şeyimiz muntazam. Ya eskiden, öyle serpme köy kahvaltısı deniyor ya binbir çeşitle, ne köymüş arkadaş. Bizde biri olsa biri olmazdı, hepsi olsa 3 çeşidi geçmezdi kahvaltılık. Hadi diyelim bulduk vakit bulamazdık yaya yaya yemeye, niye çünkü hayvan beklerdi ağılda yada ekin dermeye gidecek yada yayık yayacak adam lazımdı. MazALLAH sonra hayvanlar acından ağılı yarıp komşunun zararına gitse, burnumuzdan gelirdi az bir keyfimiz...

Evet nerede kalmıştık, daha ediğin bağını bağlayamıyordum ilk şu oğlakları güt (otlatmak) gel dediklerinde... Şaka şaka o kadarda eski değil, edik filan yoktu çocukluğumda. Sadece pantolonumun içine çamaşırları koyamazdım kendi başıma ve hep bir tarafları dışında olurdu. Ama diğerleri doğrudur, neler mi? Ders ve sınavlara okula gidip gelirken çalıştığım, ilk çobanlığımda kaybolduğum, ilk yevmiyeye 7-8 yaşlarında gittiğim, çadırda kıl çulun üstünde doğduğum, ilk ve orta okula 3-4 km bazen de 7-8 km yol yürümek zorunda olduğum, kuyu suyunun içine şeker atıp öğlen yemeği yediğim ve diğerleri...
     Böyle dostlar tamda bunlar yaşadıkları kara çadırın kara çocuğunun. Geçmişe gömülüp kalmak değil yapmaya çalıştığı, yoğu-zoru hatırlamak şükretmek ve belki bazı unutmuşlara hatırlatmak ve birde hiç bilmeyen duymayanlara gerçekten olduğunu anlatmaya çalışmak, dil döndüğünce...
    Öyle haftasonu, yaz veya başka tatiller yoktur yörük ve yörük çocuklarına. Dedim ya hayvanlar beklemez ya bugün de yatsın ağılda denmez denemez hiçbir vakit. İlla birisi açacak o ağılın ağzını ve yemleyip samanlayıp, dolaştırıp gelip suyunu, yemini eksik etmeyecek. Ancak bugün ben bakayım da sen dolan gel çarşıda pazarda işini gör gel diye aile içi veya komşuyla paylaşım olursa, öyle olur yoksa oldum billah deseniz yine de dinlemezler. Bu işin belki de en zor yanı budur. İşine gelirse, gelmezse n’olacak ki, kader seçmiş bir defa yörük çocuğu, kara çadırın kara çocuğu olmuşsun. Hangimizin seçme şansı vardır ki hangi aileye çocuk olmak gibi. Böyledir işte, tatil dinlemez işler. Sabah daha namaz vaktinde kalkıp kahvaltı hazırlayıp varsa yayık vb evdeki işleri halletmekle başlar gün. Ve taki akşam yemeğini yiyip, bulaşığı yalaşığı halledip yatma saatinde biter ancak koşuşturmaca, öyle yoruldum, az dinleneyimde sonra yaparım yoktur.
    Tatili yoktur, tatil demek iş demektir KARA ÇADIRIN ÇOCUKLARINA. Diyorum ya daha yürümeye başlayıp aklı hafif erer, ermez başlar hayat, sorumluluk. Ev beklemektir, oğlak-hayvanların başında durmak veya sağım zamanı kuzluk ağzı bekleyip tek tek salmaktır en basitinden İlk işleri... Nice büyüklerin karşılaştığında hafif çekineceği işler. Şimdi masa başı işler yapanlar akşam eve gelince çok yorulduk diyoruz ya, gidin sorun yorgunluğu, Ağustos'un sıcağında 90 derece eğilip orak sallayıp akşama kadar ekin deren KARA ÇOCUKLARA. Bırakın ekin dermeyi, o şekil akşama kadar değil bir kaç saat beklesek inanın belimiz ağrımaktan çatlar...
     Okul yıllarına gelirsek hayatın anlatmaya çalıştım yukarıda ama kısa özet geçeyim. 1-2 saat kadar yol yürüyüo gelir gider okula, çünkü çadırdan gelmek zorundadır tamamen veya belli dönemlerde. Öyle yolda bayırda oynayıp dalıp gitmeye fırsatı yoktur KARA ÇADIRIN KARA ÇOCUKLARInın. Çünkü eve varıp oğlaklar kuzlukta meleşip dururlar KARA ABİm gelsede salsa bizi acımızdan kırıldık. Sonrasında o küçücük çelimsiz vücut ne desin bu yorgunluğa, akşam 2-3 lokma bişey yesekde yatsaktır mod. Öyle eve gelipde ders çalışmaya kırk dereden su getiren şimdiki çocuklar git 3-5 gün yaşa o günleri sitesi geliyor insanın. O yüzden kara çadırın kara çocukları ders çalışma işini yolda gidip gelirken halletmek zorundadır. Ama öyle çalışılan dersin yollarda geçen zamanların çok değeri vardır ve akılda kalıcı hali bir başkadır.
     15 tatiller vardır ya olsada şöyle bir kış, kar tatili yapsak şöyle karların içinde yuvarlana yuvarlana kayak dediğimiz. KARA ÇOCUKLARa onlarda iş demektir, neden mi? 01.02.2019

NEREDEN NEREYE... Devam kaldığımız yerden. Kara çadırın kara çocuklarına iştir tatiller, hatta oyunu eğlenceyi okul zamanları yaşar. İştir çünkü keçilerin kuzlama (yavrulama) zamanı dahi çocukların sömestr tatiline göre ayarlanır. Gerçekten her işin ucundan tutacak her yaşta ve cinste işgücüne ihtiyaç vardır ve bunlarda iş istatistiklerine eklense ülkede işsizlik değil çalışan patlaması olur. Neyse lafı cıvıtmadan devam edelim. KARA ÇOCUKLARa tatiller iş demektir ve en çok özendikleri de nedir bilir misiniz? Tatillerde yaylamaya gelip yaya yaya gezen tozan, akşama kadar kahvede oturup okey, pişti oynayıp, ya bunlarda ne kadar yabani insan en azından geçerken bir uğrarda bir bardak çay içer diye kendileriyle dalga geçen yaylacı çocuklarıdır. Öyle dalga geçenler varya aslında hayatının en büyük vebalini kara çadırın kara çocuklarına karşı almıştır, çünkü bu kara çocukların sorumlulukları o kadar büyüktür ki, cumaya veya çarşıya, köye indiklerinde vakitleri yoktur bir soluklanıp bir iki bardak çay içip vakit öldürecek ne zamanları vardır nede lüksleri... Yoksa kim istemez ki, ..nin üstünde pire öldürmeyi, yaya yaya oturup, gönlünce vakit öldürmeyi, ee en nihayetinde onlarda nefis sahipleri...
     Velhasıl dostlar, iş çoktur kara çocuklara.  Hafta sonları oğlaklar güdülecek, tuzlama, ilaçlama gibi sürekli her gün yapılmayan işler hal yoluna konulacak. Varsa odun getirme, hafta içi yakacakları ayarlama, değirmen işleri vb gibi çarşı pazardan alacakları alma veya alacak büyüğün yerine hayvanlara bakma gibi işler yığılmıştır. O yüzden hafta sonu tatilinde başka yerde vakit geçirmek yoktur ve mutlaka gidilecektir çadıra... Ya 15 tatil hiçde farklı değildir. Aynı yoğunluktadır oda, tatil denmez adeta iş, çalışma saatleri, zamanlarıdır. Ta 5-6 ay öncesinden planlanmıştır işler, şimdilerde tatiller için erken rezervasyon fırsatları oluyor ya, kara çadırın kara çocuklarına işde aynı o şekilde ayarlanır. Keçilerin kuzlama zamanı Ocak 15 gibi ayarlanır, çünkü en kalabalık olunacak zamanlar o zamandır. Ve gerçekten yavrulama zamanlarında çok fazla elemana ihtiyaç vardır. Gece gündüz günlerce süren işler. Kısaca geçmek gerekirse, doğumda hayvanların yanında olmak gerekir, hemde tek tek değil 3-5’i aynı anda olabilir. Körpelere (yeni doğmuş oğlak) dikkat etmek, sırtını kurulamak, ilk emmesini sağlamak, sırtının gübre vb olmasını engellemek, ağılda toplu yerlerde ise diğerleriyle karışmamasını sağlamak, hava çok soğuksa donmasını önlemek ve daha neler neler. Bu saat beklemez, gece gündüz akşam sabah farketmez ve yaklaşık 10-15 gün bu yoğunluk yoğun bir şekilde devam eder. Sadece kuzlama işleridir ve bunun yanında sabah-akşam hayvanların yemlenmesi, sağılması, yavrularıyla tek tek buluşturulması yöntemiyle emiştirilmesi (annelerini emmesi) ki bu iş başlı başına bir macera olup ayrıca dillendirilecektir. Emiştirme sonrası körpelerin tek tek toplanıp kuzluğuna geri konması, sonrasında hayvanların güdülmesi, ağıl yada ahırda gübrelerin günlük temizliğinin yapılması, gün içinde kuzlayanların takibinin yapılması gibi yoğun işlerin yapıldığı yorucu, yoğun dönemlerdir Ocak başından Şubat 15’e kadar süren zamanlar. Ve bu zamanlarda emek yoğun işler için her türlüsünden elemana ihtiyaç vardır. 15 tatil özellikle planlanır bu yüzden, planlama da daha çok teknenin katım zamanı doğumun bu dönemde olacağı şekilde Eylül başı gibi olur. Çünkü keçi-koyun gibi hayvanlar 5ay gebelik dönemi olur ve bunun sonunda yavrulama dönemi başlar. 30-40 dişiye bir teke-koç olacak şekilde çiftleşmeleri sağlanır ki 15-20 gün gibi kısa bir sürede kuzlama dönemi bitsin hemde yavrular 3 aşağı 5 yukarı aynı günlerde doğsun istenir. Öteki türlü küçüklü büyüklü olduğunda dengesizlik olur bakım beslenme için gruplamak gerekir ve her birine ayrı bir insan gücü ister. Velhasıl KARA ÇADIRIN KARA ÇOCUKLARIna 15 tatiller de yoğun bir iş demektir, diğer tatillerde olduğu gibi... 03.02.2019 ve derler ki Mart'ın sonu bahardır...

NEREDEN NEREYE
Yine bir yol yine bir efkar ve yine bir mazi...
Kara çadırın kara çocuklarına tatiller iştir ve iş olarak kalacaktır, hani Cem Karaca diyor ya işçisin sen işçi kal o hesap. 15 tatilleri uzun uzadıya anlatmaya çalıştım yine bir tekrar olacak ama bizimki geçmişe gömülüp kalmak değil, unutmamak, unutana hatırlatmak ve varsa bilmeyenlere en azından anlatarak yaşatmak veya böyle şeyler de varmış dedirtmek...
    Gelelim yaz tatillerine, önceleri belki kısaca geçtim ama biraz açalım, açalım ki gönlümüz, dimağmız açılsın. Yaz tatili dönemi Mayıs sonundan Eylül ortasına kadar en yoğun iş dönemleridir yörüklere. O dönemde sadece hayvanlarla ilgili iş değil, hasat işlerinin de olduğu dönem olmasından dolayı ayrıca bir yoğunluk vardır. Hep söylüyorum ya öylesi ortamlarda 7den 70e her yaşta ve cinste güce emeğe çok ama çok ihtiyaç vardır. Bir taraftan hayvanlara bakılarak onların hasadı yapılacak diğer taraftan tarlalarda ekin-harman, bağ-bahçe işleri yapılacaktır bu dönemde, ki bu işler öyle makinelerle robotlarla olacak kolaylıkta değil aksine aşırı bir emek yoğun işlerdir. Ve en zoruda ikisi bir arada olacak işler değildir. Duymuşsunuzdur belki nadas diye birşey vardır, yörüklerde iki salan (bir yayla bir sahil de denilen iki ayrı yıl veya 6 aylık sezonlar halinde yaşanılan yerler) vardır bir salanda hayvanlar otlatılırken diğer salanda ekin harman işleri veya bağ bahçe işleri olur. Ve bu iki alan arasında en az 6-7 km yol olur en azından...
     Yaz tatili dönemlerinde iki yaşam alanı içinde işlerin en yoğun olduğu döneme denk gelir ne hikmetse. Ve yine şansızdır kara çocuklar, çünkü iş günün her saniyesinde  çalışılacak kadar iş vardır. Böylesi bir ortamda azıcık oynayıp geleyim, bugün tatildeyim yatayım diyecek fırsatları ve lüksleri yoktur maalesef. Ailedeki kişi sayısına göre yaylaya yada sahile yani ekin salanına göçme işi bu yoğun dönemin başına yada sonundadır. Kalabalık olanlar bir nebze daha sanşlıdır, çünkü iki işi aynı anda yapmaları gerekmeyebilir. Eğer aile kalabalık değil veya kardeşler daha olmamış, büyümemişse işler bir o kadar daha çok ve zordur. Zaten küçük güçsüz olmanın verdiği bir zorluk varken üzerine birde yalnızlığın zorluğu varsa iyice çekilmez bir hal alır ve şanssızlık gerçekten gırtlağa kadar dayanmıştır...
     Neden mi? Çünkü hem hayvanlarla ilgilenilecek hemde diğer tarımsal faaliyetler ve hasat işleri yapılacaktır. Bir günü kısaca anlatayım da bakın ve hak vereceksiniz gırtlağa kadar batmayı. 15.02.19 nereden nereye geldi TÜRKİYE...

     Yine bir yol, tramvay ağır ağır giderken Batıkent’e, bize düşen derin duygular içerisinde anlatıma devam 17.02.19. Yazları işler çoktur bir taraftan hayvanlar bir taraftan diğer tarımsal faaliyetler yapılacaktır. Dedim ya aile veya akrabalar kalabalık ve iş paylaşımı varsa yine bir nebze. Ama benim gibi gariban kara çadırın kara çocuklarına düşen hayvan bakımı sonrası saat 9:30 dan 12:00’ye ve 13:00’dan 16:00’ya kadar ekin harman gibi diğer işler yapılıp sonrasında hayvanların bakımına devam edilecek yoğun iş dönemleridir. Hem de hiç oturup bir kaç dakika dinlenmeye fırsat bulamadan yoğunluk. Ki evin küçük çocuğu olmam münasebetiyle biraz paylaşım olmakta aynı salanda olmayan yıllarda işin sadece birine odaklanıp onu bitirdikten sonra diğer işlere devam edebilmişimdir. Öyle olduğum haliyle yined de çok zaman işler üst üste denk gelmiş ve tabiri caizse bir iş diğerine fırsat bırakmamıştır hayatımda...
      Detaya girmek gerekirse, sabah daha gün doğmadan kalkıp bir taraftan kahvaltı hazırlanırken diğer taraftan yayık işleri başlar ve daha gün doğmadan bu işler halledilmelidir ki diğer işlere devam edilebilsin. Yayık işi bitirilip kahvaltı yapıldıktan sonra keçi ve oğlakların otlatma işine geçilir. Hayvanlar salınır, otlatılıp sulanıp yemlenip gelinir ve 9 gibi sağımı yapılarak süt çekimi peynir yapımı vb işlerden sonra en geç 10:30 gibi bir ara öğün yenerek, ekin harman bağ veya bağ e gibi diğer işlere geçilir. Ki bir taraftan hava sıcaklığı artmış çalışılmaması veya sıcağa çıkılmaması gereken saatleri gelmiştir. Ama nafile, çünkü vakit beklemez ve bunun kimsesi yok dinlemez. Yağış sezonu başlarsa bu işler bitmez ve bütün mahsül tarlada veya harmanda kalır, çürür gider ALLAH korusun. Saat öğleye doğru 11 gibi ekin derme varsa deste toplama, harman çekme, saman basma gibi ekin-harman veya nohut yolma gibi diğer tarımsal işlere devam edilir. Ki bu işlerde hiç öyle hafife alınacak basit değildir. Tabi ikindi saat 4-5 gibi hayvanların salınıp otlatma zamanı gelmiştir. Akşama kadarda o ise devam edilir. Ve bu yoğun dönem en az 2 ay sürer ki buda kara çocukların yaz tatili dönemine denk gelir. Sonrasında hayvan gübreleri toplanıp, satılacak yere taşınıp alıcı geldiğinde kamyona yükleme işleri yapılır.
      Yaz tatilinin son döneminde güz gelmiş varsa bağ hasadı başladığı dönemde üzüm kesilip satılır ve kurutma veya pekmez işleri de tatilin son dönemine hatta biraz okul döneminden de kısılarak bu işlerde halledilir. Sonunda iki deri peynir veya bir deri tereyağı ile okul masrafları ve ilk dönem harcanacak para kazanılsın... Herşey İYİ olacak ve güzel günler göreceğiz...

KARA ÇADIRIN KARA ÇOCUĞU

1 yorum: