Anılar, yaşananlar, bildik ve duyduklarla çıktığımız hayat serüveni tadında yazılara, O sonbahar da ben okula başladım zaten ve ondan dolayı olsa gerek çok fazla hatırlamıyorum oraları, tabi geçmiş gün ne kadar hatırlanırsa o kadar yazabiliyorum, diyerek bitirmiştik son yazı dizisini. Yenisine BİSMİLLAH.
Anılar, yaşanmış, bilinmiş, tecrübe edilmiş bilgileri paylaşmaya çalışıyorum. Amacım geçmişe saplanıp kalmaktan öte kendimizi, geçmişi unutmamakla birlikte dünün ışığıyla, yarınlara daha sağlam adımlarla ilerlemek ve unutanlara hatırlatmak, bilmeyenlere bildirmek ve oralardaymış hissi uyandırmak ve birilerine böylesi hayatlar da varmıymış dedirtmek, elden geldiğince, dil döndüğünce... Anılardan devam edelim müsaadenizle. 5’ten 6 yaşına doğru yola devam ederken, adını hatırlamadığım yayla, #Karain’eydi o dönem göçümüz. İn, mağara da oldu evimiz, yurdumuz. Yerden soğuk ve nem geldiğinden alta yere, #çul’un altına naylon sermiş, ilerlemiş yaşla birlikte daha çok anamda da bu vesileyle romatizma başlamış ve hastanelerde gidilen doktorların verdiği ilaçlar çok çözmemiş ve hala devam eden hastalıklara sebep olmuştur. Kısa bir zaman 2 yada 3 ay kalınan bu yayladan, Karain'den Pusat’a göç olmuştur ve o senenin #karakızMezarı’na olan göç döneminde #okulHayatı'm başlamıştı. Pusat’a göçümüz 1988 yılının ilkbaharında olmuş ve güze kadar kalınan o yaylaya ara ara #ekinDerme dönemlerinde, bir iki haftalığına gidilen zamanları saymazsak, bir daha daimi göçümüz olmamıştır. #Pusat’a dair hatırladığım çoğu anıyı o sene Mart-Ağustos arasında yaşadık, diyebilirim. Önceki yaşadıklarım anlattıklarım harici bunların sayısı 3-5’den öteye geçmez. Dolayısıyla asıl anlatacaklarım bundan sonrasını ve daha çok #KarakızMezarı ile #Manız arasında gidilip gelinen 1989 ile 2006 yılları arasındaki yılları kapsayacaktır.
Pusat yaylasından 3-5’ geçmeyen anılardan devam edelim, şimdilik biriyle ama sonrasında ara ara zamanı geldiğinde, yine oralardan bahsederiz. Şimdilerde de bulunan ama o zamanlar yeni yeni yayılan, en azından bizim oralar için öyleydi, #oralet renkli toz içecekler vardı. Bir gün rahmetli babam TAT MOĞMED almış bundan bir kilo yada o civarda bir miktar ve arada içilir. Yeni görülmüş bir şey, özenti ilgi sevgi hat safhada, çocukluk da bir taraftan, daha bir ilgi çekici. Öylesi bir zaman almışım çocuk halimle, götür sen #kuzluk’un içine sakla ve saklan, kıvır poşetin ağzını bir güzel ye, kaşık filanda yok, yalaya yalaya, avuç avuç yemişim. Bırak orada poşeti, arada git yine ye. Ne güzel yaramazlık değil mi? Yaramazlık diyince şimdi olduğu gibi çocukken de sessiz, uysal, sakin hatta biraz mızmız, herşeye gözyaşı döken biriydim, gerçi ortaokul çağlarından sonra bir daha ağla (ya)madım, hatta babamın cenazesinde dahi ağladığımı hatırlamıyorum. Artık çocukluğumda yeterince ağlayınca, kotayı doldurmuşum herhalde, ALLAH’ım ağlatmasın cümlemizi, içinde bizleri de inşALLAH. Yine dağıttım konuyu, bak ya. Velhasıl götürüp oralet poşetini kuzluğa bir güzel yedim, ara ara gidip tekrar tekrar yedim. Sonra kalanı getirdim mi, yakalandım mı yoksa tüketip #dibineSuyuSaldım mı? Bu detayı hatırlamıyorum işte, yakalansam kızsalar filan hatırladım hemde iyi hatırladım herhalde, demekki yakalanmadan yemiş bitirmişim yada biraz keyfini çıkardıktan sora kalanı geri getirip #yüklük’te #kılÇuval’ına koymuşumdur.
"Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,
Bizim diyarımız da binbir baharı saklar!" diyen Faruk Nafizin bu mısraları bizi ne güzel anlatıyor. Eminim bütün #karaÇocuk’un anlatacak ne çok hikayesi vardır. Ama kimisi yazmaya, anlatmaya değer bulmuyordur, kimisinin vakti yoktur kimisi kimisi uzar gider bunlar, bahaneler. Belki şuan okuyan, oho bunlarda neyki ben neler yaşadım neler, anlatsam roman olur diyenler de vardır içinizde. Arkadaş #benHıdır #elimdenGelenBudur. Neyse ben #karaçocuk’un hayali vardı, o küçük yaşlarda, öyle diğer çocuklar veya şimdikiler gibi büyük devasa hayaller değil bizimkisi. Mesela ortaokulda Turfar hocam vardı, kulakları çınlasın, oğlu vardı daha 4-5 yaşlarında, hayallerini söylerdi babasıyla arada geldiği derslerde bize veya babasına, büyüyünce genetik mühendisi olacağım derdi, olmuştur inşALLAH, çok imrenmiş ona ve utanmıştım kendimden. Sorsalar öğretmen olacağım, doktor olacağım derdim, ne diyeyim başka, köy yerinde gördüğümüz bir öğretmen var, varsa arada gelirse birde doktor, sağlık ocağında. Seçenek bu kadar, başka vardı da biz mi istemedik, rahmetli Demirel’in “petrol vardı da biz mi içtik” dediği gibi. Ama hiç kimseye söylemesem de, en azından o zaman soranlara, benimde bir hayalim vardı. Ama öyle diğerleri veya şimdikiler gibi devasa, olmayacak, kocaman hayaller değil, ama o zamanlar BEN kara çocuk için büyük, ulaşılması güç hayaldi bu. Artık nerede ve kimde gördüysem, bir buzdolabım olsun isterdim (yine mahallenin, köyün ilk buzdolaplarından birini babam almıştır heralde ama sene 92ler filan). Olacak bu buzdolabımın kapağında çerezler olsun, çeşit çeşit ve dolu dolu. Şimdi bakıyorum da hamdolsun fazlasıyla var, keşke diyorum yine kendimce düşündüğümde, havyar hayal edip, yatım katım olsun deseymişim, belki onlar da gerçek olurdu. Ama olsun böyle çok daha mutluyum, hamdolsun ALLAH’a şükürler olsun... 15.03.2020
Ve bir susam, küncü görüp, Bir simit yerken hissettiklerim gibi, bir avuç çerezde çok şey anlatır BEN kara çocuğa, bilmem anlatabildim mi?
KARA ÇADIRIN KARA EVLADI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder