Kara çocuklardan bahsediyorum, yörük, konar göçer, kara çadırın çocuklarından bahsediyorum, elden geldiğince bahsetmeye çalışıyorum. Anlatıyorum yaşadıklarımızı, duyduklarımızı, olmuşları, yaşananları bildiğimce, dilim döndüğünce, hep söylediğim gibi, sürç-ü lisan edersek, bilerek yapmayız ama bilmeyerek birilerini kırıyorsak, kırarsak affola. 1982 ilk baharında, çadırda (kara çadırın kara çocuğu buradan geliyor aslında), süt döküm zamanı diye tarif ediyor anam, o günleri, muhtemelen 20 Mart’tan 15 Haziran’a kadar bir aralıkta doğmuş, dünyaya gelmişim.
Diyerek başladığım 1 ve 2.yazı dizisinde:
Yörük hanesinde yıllık TOPLAM KAZANÇ 7.500+5.250+500=13.250₺ olduğunu hemde masrafsız, 2 yada 3 kişinin yevmiyesi vb giderlerden hiç bahsetmedim, çünkü çiftçinin yevmiyesi yiyip içtiğidir. Bununda en az yarısı yem parası, yurt masrafı, evin çoluğun çocuğun masrafı üst baş, okul vb harcamalar desek 25-30 keçiden elde edilen gelir masraflar sonrası ancak çoğumuzun bir aylık maaşına tekabül eder diyip, anam, kulakları çınlasın, götürüşü mezarlığa, ilk orda tanışışım ölümle, kalım arasındaki farkla, bir kış günü, yanan ocağın kenarında ağabeyimin ayağına takılıp sıcak külün içine düşerek, sol elimde derin bir yanık olduğunu, rahmetli babam, köyden komşunun birine 2-3 tane yaşlı süt vermez keçiden satıp mahallenin ilk TV.sini alıp,v ev misafirliklerinin oturmaların bolca yapıldığı yıllarda, sabah Manız'dan Pusat’a göçüleceğinden bahisle, erken kalkmamız lazım dediğimiz ama kalkan giden, müsaade eden olmayınca, babamın “Kalkın gidin siz, yarın göçeceğiz biz”. dörtlüğe başladığını ve son olarak, Pusat’a traktörün göçü yurda kadar götüremediğini, yurda çadır kurulup, eşyalar yerleştirildikten muhtemelen o günün öğleden sonrası hayvanların güdüm zamanı, abimle birlikte davarı gütmeye gidip oralarda çocuk halimle kayboluşum gibi bazı anılardan bahsetmeye çalıştım, elhamdülİLLAH...
KARA EVLAT OLARAK BEN-3
20.02.2020’de kaldığımız yerden devam edelim, müsaadenizle...
Kara çadırın kara çocuğu diyorum ya hep, nereden biliyorsun, sen kimsin, ne anlarsın ki diyenlere sözüm, o benim işte, bende onlardan biriyim. Atatürk demiş ya, gidin bakın Toros Dağlarına, bir duman tütüyorsa, kimse bizi yıkamaz, bu ülkenin ve milletin sırtı yere gelmez. Dumanımız tütsün herdaim inşALLAH. Öncelikle güzel bir temenniyle başlamış olalım. Bizde hep böyledir, elhamdülİLLAH, şükür ALLAH’a ki çarpma, çırpma, kolaydan kazanma olmaz. Öyle alışmışız, en zorunu görmüşüz belki ondan, belki de dağlık alanlarda, sarp dik kayalık yerlerde yaşamışız ve oradan gelen bir alışkanlıkla gayri ihtiyari devam eder hayat. Kimisi der buna #yörükİnadı kimisi başka şeyler, ama bence bu alışmışlık, hayat direnci, dayanıklılıktır. Diğer taraftan tüm #Türkler’in yerleşik olsa da hala göçer yaşadığı, hala bir yerlere #akıncılık'ın devam ettiği, Avrupa başta diğer ülkelere doğru sürekli bir ilerlemenin sürdüğü gibi, bizde de kanımca #yörüklük, #konarGöçerlik hala sürüyor, ki bir yerde mahallede 5 yıldan fazla kalmışlığımız nadirdir, öyle isek bile, hala #evinİçindeGöçer kışın başka odaya, yazın başka bir odaya hep göçümüz sürer, elhamdülİLLAH...
Önceki yazılarımda yukarıda da bahsettiğimiz gibi ekonomik olarak kara çadırın kara çocuklarının durumundan başlayarak kendi anılarımız ile devam ettik. Kaldığımız yerden devam edelim müsaadenizle, anılarla ve gerektiğinde açıklamalar ekleyerek... 4’lü yaşlardayım muhtemelen, Pusat’ta kayboldum demiştim neyseki sonradan çadırın yolunu bulmuş, eve varmıştım şükür ALLAH’a. Nisan ayları, peynir yapılır süt satımı yoksa veya satacak kadar yeterli süt çıkmıyor, çıkıyorsa da yakına alan sütçü (köylere yada yaylalara kamyonuyla süt satın alan şahıs, Sütaş gibi kurumsal yada kooperatif-birlik gibi teşkilatların alıcıları gelir, üreticiden toplar ve bunu fabrikaya, mandıra denilen yerlere götürür ve bu kişilere sütçü denir) gelmiyorsa, mecburdur çiftçi, yörük peynir yapmaya. Kuşluk saat 10’a kadar hayvanlar otlatılır gelir, eğer sabah ikindi etmiştirme yapılmıyorsa. (İlk iki aylık körpeler bir gün açlığa dayanamayacağından, bu dönem sabah ikindi olacak şekilde günde iki defa emiştirme (körpelerin sağım sonrası keçilerin altına tek tek bırakılıp, annesini emmesi, karnını doyurması ve yaklaşık yarım saat sonrasında tek tek geri toplanıp, #kuzluk’una geri konma işlemine kısaca emiştirme denir) yapılır. Sabah 8 gibi ve ikindi saat 4 gibi, günde iki defa yapılır bu işlem körpenin ilk iki aylık döneminde. Ve nisan ayı gibi anlatacağım anı, dolayısıyla artık körpeler biraz daha büyümüş, günde bir defa emişmenin körpeler için yeterli olduğu zamanlar. İşte böyle bir zamanda, saat 10 gibi davar güdülmüş gelip, sütü azda olsa sağılır ve sonrasında emiştirme yapılır. Sağılan süt soğumadıysa, peynir yapılacak kadar ısıtılır kazanda ve peynir maya yada yoğurt yardımıyla çalınır, mayalanır. Yaklaşık iki saat kadar bekletilen mayalanmış peynir, yüzüne sarı su gelecek şekilde olduğunda tutmuş olur. Tabi bu arada ev ahali de boş durmaz ve öğle yemeğini hazırlar, yemeğini yiyip bulaşık filan başka işlerini halleder. O yıllarda rutin hayat bu şekilde devam ederken, biz bir tarafta peynir yapıyoruz ve #peynirÜstü suyunu, #sarısuyu #sütmakinesi’nde çekiyor ve bir kaç gün biriktirdikten sonra bu sudan çıkan yağlı sütü yoğurt haline getirip yayık (yannık dediğimiz tulum vari deride) yapıyor ve çıkan yağını tereyağı olarak kullanıyoruz. Ve o yağ az olurdu ve az olduğundan yada normal tereyağından renk ve tat olarak farklılığından olsa gerek, o kadar lezzetli gelirdi ki, anlatamam. Şimdilerde orijinal doğal, organik #tereyağı'nın lezzeti gibi olurdu yada öyle hissederdik. Yine böylesi zamanlarda en son kalan peynir altı suyunun yağsız suyunu da köpek ile bazı #keçiler’imiz çok severdi (hepsi içmekten ishal olsa da bayılırlardı, bıraksak çatlayana kadar içerler ve bu su için birbirleriyle kavga ederlerdi), içmeleri için onlara verirdik. Tabiri caizse “sinek kanadında yağ bırakmazdık”.
Bir yayla macerası, Pusat'tayız yine. Köye gidilip gelinecek artık bir şeyler götürüp, gelirken de İhtiyaç olan bakliyat, çay-şeker veya başkaca ihtiyaçlar alınıp gelecek. Genelde bu işleri rahmetli babam, cuma günleri halleder, gider cuma namazını da kılar ve gelirken ihtiyaç olanları ekonomi izin verdiğince yada borca harca halleder, mahsul sonu borçlanmak usulüyle. O günlerde niye öyle denk geldiyse iş, kulakları çınlasın anama düşmüş, yüklenmiş yük eşeğe, boş gidilmez, başka hiç bir şey götürülmeyecekse de odun yüklenip götürülür ve kışlık erzak tamamlanır. Yüklü eşekle EŞE peşinde düşmüş yollara, az git uz git, Pusat’tan #Uzuncaburç’a gelen yolun yarısı civarında, #Topboğazı denilen mevkide, #Silifke-Kırobası yolu var, halen kullanılan asfalt yol, hızla gelen bir araba, eşeğin aksiliği mi desek, araba ve şoförün dikkatsizliği yada anamın saflığı mı desek, araba gelmiş çarpmış eşeğe. Eşek bir tarafa, üstündeki yük bir tarafa belki anam başka bir tarafa ama neyseki çok kötü bir durum yok, sağolsun adamda durmuş, yardım etmiş yüke vb ama bakmışlar eşeğin kafası kanıyor, yaralanmış. Napalım mal canın yongası hesabı, yükte olan yorgan ve bezlerle eşeğin kafasını sarmışlar ve öylece köye, dama gelip, eşyaları indirmiş. Alacakları alıp yükleri geri yükleyip, gerisin geriye gidilmiş. Ama hayvan değerlidir biz yörükler, konar göçerler de, neden mi çünkü geçim kaynağı hayvandır...
29.02.2020 bir daha bu tarihi göremeyeceğiz ve bir sonraki 29 Şubat 4 yıl sonra...
KARA ÇADIRIN KARA EVLADI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder